ben küçükken şartların çok zor olduğu zamanlar

mücadele vermişti ailem, 

aslında aramızda ciddi iletişim kopuklukları

ve sirkülasyona uğramış acı kayıplarım vardı. 

beni agresifleştiren hayat zincirine

din hocam kader demişti,

matematikçi teorem,

sıra arkadaşım ise totem.


neresinden bakılacaksa bakılsın mahcup olmuştum

benim dışımda bakılan tüm bakış açılarına.

daha sonra onun yüküyle kıyıya vurmuş ve son güne bırakılmış ders notlarına. 

kız arkadaşım elif idi,

3. sınıftaydım

beslenme saatine utandığım için yemek götürmezdim.

herkes en kral yiyecekleriyle donatırdı

biraz sonra ders işleyeceğimiz sıraları.

ben izlerdim, annemi severdim.

biliyordum okul bitince beni bekleyen yemekleri, 

annemin ellerinden dökülen şiirsel şöleni.

okula para götürmezdim, param yoktu.

istediğim her şey kısıtlı iken elif ile kantinde samimileşmem çok da sıkıcıydı.

o hamburger yiyordu,

ben simit.

o kola alırdı hem de kutu olanlardan,

ben 25 kuruşa bim'den önceki gün babamın aldığı su ile gelmiştim okula.

çantamdaydı su, koştum, aldım.

elif'in yanına koşacağım derken

suyun kapağı açıldı

daha önceden gevşek bıraktığım kapak için

ilk küfrümü etmiştim.

yapacak bir şey yoktu

su döküldü

umutlarla olan savaşım ilk olarak işte o gündü.

özkan üzülürdü,

son 2 ders saati sıraya gömülürdü.

aklında elif ve yarınki ödevler vardı.

birdenbire beni telaş sardı.

elif sınıfın en güzel ve en çalışkan tipli kızlarındandı.

ben ise tam tersi, 

tipsiz ve tembel.

onunla uyumlu olmamız imkansızdı, 

o henüz fişlerini sıraya koyarken cümleler halinde,

ben kalem tutamazdım.

göz göze geldiğimizde yeteneksizce utandım.

sevmek değildi benimki

sahiplenmekti.

çünkü o yaşta anlamazdım sevmekten ve aksini iddia eden faydalı tüm sebzelerden

elif ise güzeldi fakat sınıfta rakiplerim fazlaydı

ancak rakiplerim henüz okumayı sökmeye çalışırken, 

ben elif'e şiir yazıyordum.


ama olmazdı.

biz onunla farklı insanlardık, 

o hamburger yiyordu

ben simit.