İç huzuru dedi yokmuş bende yüzyıllardır. Ne garip. Hep böyle mi hissediyordunuz ben içimdeki kaosla uğraşırken. Şimdi kıskanıyorum sizi. Paylaşılabilse keşke, eskiden benim gibi hisseden herkese bulaştırabilsem ama zamanın gelince anlıyorsun. Kabul ediyorsun. O gün değişmeye başlamış her şey hani o beklediğim işe hayır dediğim gün. Para kazanmaya çabalarken huzurumu satmışım aslında istemediğim yerlerde istemediğim diyaloglar içinde debelenirken. Hani derler ya para var huzur var diye ben de bu kadar çabalamaya ikisi de yoktu. Şimdi basit, sade, sıradan bir insanım bu mükemmel bir şey.

Bunları dedi. Huzurlu olduğumu düşünüyordu. Içimdeki kaosla dinledim onu. Içimdeki kaosla beraber yüzüne baktık, hafif tebessümle kafa salladık biz zaten bunları çoktan biliyormuşuz gibi. Tam merak edecektim içimdeki kaos kovaladı huzuru. Yani yine olmadı. Kalktık masadan, biraz yürüdük rıhtıma doğru. ‘Bir de ne var biliyor musun’ dedi bu böyle ben hayatın şifresini çözdüm anı gibi.

‘Ama ne var ki ne kadar insan varsa yaşamda o kadar şifre var. Seninki ve benimki aynı değil. Bu basitlik açtı gözümü benim. Sen hiç merak ettin mi şifreni ya da belki de buldun? Yaşamın şifresi benim için biteceğini bilmek oldu. Hep deriz ama anlamayız bir gün bitecek. O gözümü son kapatacağım anda gülümsemek istiyorum ben huzurla yaşadım tam istediğim gibi iyi ki diye.’

Öptü beni ve gitti. Kaosum ve ben öylece kalakaldık. Son kez gözümü kapatırken kaosumun midemin ortasında debelenme hali ile biteceği bir yaşam benimki diye düşündüm. Ayrılmaya hazır olup olmadığımıza karar vermek gerekiyor. Mal paylaşımı, velayetler uzun iş aslında cesaret edemem ondan vazgeçmeye. Bu karar onu mutlu etti sanırım iyice yerleşti yerine yüzünde bir gülümse sanki bir de oh çekti cesaretsizliğime. Şimdi beraber vapura doğru yürürken o mutlu ben ise huzursuz her zamanki gibi.