hastalıklı ve paslı persona

aklıma ve yüreğime hükmederse,

kırlangıçların yaşadığı mevsimlere zehir zemberek düşer.

sol göğsüme kıvrılan nadide bembeyaz bir gülsün

seni kirleten benim gölgem

simsiyah sayfalara gözyaşın damlar

eski ahitten yeni cinayetler öğrenirim

çünkü cesetler neden öldüğünü bilmez


biraz gözyaşı

çam kolonyası ve ağır tütün kokusu

boğazına düğümlenen geçmişin kini

iflasa talip

karavana mühendisi

hayallerimiz bir kadehi doldururdu eskiden

bizi sarhoş eden umudumuz vardı

şimdi bizim olan sadece hiçlik

beni dik tutan iskeletim bile kiralık


nükseden tahvillerde saklıdır haram

şeyh tüketir içindeki yalın sonsuz hülyayı

perdeler kapanır

oyun baştan yazılır

kan kusarak yığılırsam sahnede

ellerimi tutar annem

hipokondriyak rüyalar gerçekliğimden korkar

toprak en kirli insanları bile bağrına basar


yıllar önce eski bir kitabın arasında

kuruttuğum kalbimi

bu mektuba sığdırdım

bulutlar uyurken ve şehir direnirken insanlara

anımsa senin olmayanları

kurutulmuş bir yürekten daha fazlasını bekleme

çünkü en fazla yeni intihaller mahsus olur

de ki işte;

acıdan başka gardiyanım yok.


içi doldurulmuş sözcüklerden arın

kangrenleşen intiharlar

damarlarını tıkamış

sen de anlayacaksın;

en az yalnızlık kadar yalnız kaldığında,

insan olmak hastalıktır.

gücün varsa sök şu kızıllığı şarabımdan

ırmağın akışını değiştirmeye kimsenin gücü yok.


tenindeki terler bile yabancı şimdi bana

göz çukurlarımda müebbet hüzün yüzünden

biraz buğulu bakar gözlerim

kaburgamdan doğan benim kamburluğum

duvarlarda arar intikamını

ellerim titrer

ellerim düşer


patagonya bile kaybolur bu ömrün atlasında

dudaklarımda saklanan izdihamlar;

yıkıma uğruyor,

şehrin gri uğultusuyla,

heyhat!

benim karnıma saplanan hayat,

bana benden istediklerini hatırlat!

damarlarıma dolan okyanus;

boğulmama izin ver!