Öyle bir kırgınım ki sana.


Nasıl geçer, ne yapsam diner inan bilmiyorum hiç. Belki de bir şey yapmamı gerektiren bir kırgınlık değildir bu. Bilirsin ben içimde küser içimde barışırım seninle. 

Hayal kurmamı engelliyorsun. Gelecekte bizi güzel şeylerin beklediğine olan inancımı her geçen gün biraz daha azaltıyorsun. Heveslerimi kursağımda bırakıyorsun, yutkunamıyorum artık. 

Sana yazdığım iyi kötü her satırı yüzüne bağıra bağıra haykırmak istiyorum ama ben o insan değilim. Neden böyle bilmiyorum, sana hesap sormaya hakkım yokmuş gibi hissediyorum.

‘Sen kimsin ki?’ diyorum kendime. Hayatında neredesin ki kırılan yerlerinin hesabını soracaksın. 

Geçen yıllara rağmen hala böyle hissetmem hangimizin suçu bilmiyorum. Ben hep biraz böyleydim ama artık bazı şeyleri kabullendim. 

Bizim evimiz yok. Ben kapıda kaldım. Hani kapı önü sohbeti derler, keyif alırsın ama bitmesi gerektiğini bilirsin. Bitse gitse de evime girsem dersin. Gideceğim, kabullendim. Ne zaman bilmiyorum buna hangimiz cesaret edecek bilmiyorum ama hayatından gideceğimi kafama vura vura bana kabullendirdin.

İnsan bunu kabul ettiği bir ilişkide nasıl durur, neden bunu kendine yapar? 

Sen bunun cevabını biliyor musun, biliyorsan bana da söyle çünkü ben kendime bunu neden yaptığımı bilmiyorum.

Hadi benim yaptığımı o aptal o hep arkasında durmaya çalıştığım sevgime bağlayalım. Seninkini ne yapacağız? Neden imkanın varken ve o imkan hep orta yerde dururken buradasın? Aşık mıyız birbirimize, bensiz mi yapamazsın? Yapabileceğini o kadar iyi biliyorum ki. Aşık olmadığını bildiğim gibi. Eğer bana bir kere söylemiş olsaydın bu kadar emin konuşmazdım belki kızmışsındır senin yerine bu kadar emin konuştuğum için. Hiç bilemedim ki ben, sen beni sevdin mi.

Yarı yolda ya da kapı önünde kalmışlıkla baş etmeye çalışıyorum. Hayatında her şeyi kanırtarak elde etmeye çalışan bir kadın olarak sende yerimi buldum sanmıştım. Zorlamaya, kanırtmaya devam etmişim meğerse. 

Bende böyleyim işte. Seni çok mu zorladım, yeterince mi sevmedim seni ya da yeterince güzel mi değildim? 

2-3 sene evvel hayatlarımızı birbirimize kolaylaştırdığımızı, su gibi akıp yolumuzu bulduğumuzu yazarken şimdi böyle hissetmek bunu yazmak nasıl zor bilemezsin. Ne olacağını bilmiyorum ikimiz de korkağın tekiyiz. Sen alıştığın bildiğin yerde hiç uğraşmadan zaten sevildiğinden emin şekilde yaşıyorsun. Konuşmuştuk hatırlatsın belki, üstelik bu seni hiç rahatsız etmiyor. Kapı önü sohbetimizi seviyorsun. Beni her an hayatından çıkarabilirmiş gibi yaşamak seni güvende hissettiriyor beni kahrederken üstelik. 

Benim korkaklığım bunların hepsini kabul etmekle başlıyor. Kendime bu kötülüğü reva görmemde başlıyor. Bu kadar değersiz hissetmenin sanki yemek yemek, konuşmak, nefes almak gibi gündelik bir şey olduğunu kendime kabul ettirebilmemde başlıyor. Seni terk edecek gücü kendimde bulamayışımda, seni evim yapmaya çalışmamda başlıyor.

Bu şey bitecek. Kırgınlıklar birbirimize kızgınlıklarımız kalacak. İçinden sen beni suçlayacaksın ben seni. Belki hiçbiri olmadan unutup gideceğiz birbirimizi, öyle tüketmişiz ki hatırlamaya mecalimiz olmamış belki. Bilmiyorum ama ben bilmemekten belirsizlikten hoşlanmam ki. Hoşlanmazken hayatımı koca bir belirsizliğe sürüklemem de tam benlik bir hareket değil mi? 

Bazı bitişlerin yaşanması gerekir. Bazı sevilmemişliklerle yaşamak gerekir. Yaşayacağım. Ölmem ya.