"Kilitli olan aralanmayı ister. Kilitleyen, açılmayı bekler."
Dışarıdan bakmayı, gördüğümüz kadarı hakkında kendi vicdanımızca yorum yapmayı ne çok severiz değil mi? Kilitli olan kapılar ardında neler olduğunu konuşmaya öylesine meraklıyızdır ki o kapılar neden hırsla çarpıldı ve neden kilitlendi hiç düşünmeyiz. Oysa bir durup düşünsek, kapıyı kilitleyenin aslında kapının çalınmasını beklediğini; belki tek tıklatmada açılacak kapı, neden hiç merak etmeyiz o kapının hangi tonda gıcırdadığını?
Kilitli olan aralanmayı ister. Anlatmak istedikleri vardır o kapının ardındakinin, sadece elinde, dilinde ya da kalbinde doğru anahtarı taşıyan birini bekliyordur belki de. Yoksa niye kapıyı kilitlesindi? Dümdüz yaşamak çok mu zor bir şeydi? Kapıyı açık bırakırdı eğer konuşacak birine ihtiyacı olmasaydı, bizim insanımızın açık kapılara ilgisi yoktur çünkü, hep kapalı olanı zorlamaya meylederler. Gün içinde defalarca kez açık kapıların önünden hızla geçip gideriz, oysa kapalı olanlar öyle midir? Onlar ilgi çekerler, merak uyandırırlar, tıklatmak isteriz ama bazen kendimizde o cesareti bulamayız. Gönül kapılarıdır çoğunlukla çalmaktan çekindiklerimiz, gönül kapılarını açmak da çelik kapıları açmaktan daha zordur çünkü. Sadece doğru anahtar değil güven de gerektirir. Oysa bu devirde kime, nasıl güvenilir? Kime arkanı dönsen aklında şu düşünce: "Acaba ne zaman saplayacak bıçağı sırtıma?" O yüzden gönül kapılarını çalmak da açmak da zordur azizim.
Hep dışarıdan baktık kapıya, içeriden kapının çalınmasını beklemek daha mı zordur yoksa? Biri çalsın da artık neden kilitlediğimi anlatayım, gönlümün sesini birine duyurayım diye ümit etmek... Hep beklemek... O kapı hiç çalmayacak olsa da beklemek... Ömründen ömür de gitse beklemek... Kapıları çalmak zordur, yüzüne kapanan bir kapının tekrar açılmaması da zordur ama hepsinden daha yıkıcı olan hiç çalmayacak bir kapının iç tarafında beklemektir.
Oysa hiç beklemesek kapının çalmasını... Sadece canımız öyle istediği için şimdi kalkıp açsak kapıyı, dışarısı karanlık da olsa soğuk da olsa en azından birazcık esse, içeriye temiz hava girse, şöyle derin bir nefes alsak doyasıya. Sonra sessizce kapatsak kapıyı tekrardan ama çarpmadan, yavaşça. Bir de kilitlemesek bu gece... Uyurken çalan olur da duymazsak en azından kendi girebilsin diye.