İçime çektiğim sigaradan medet umuyorum, ondandır biri bitmeden diğerini yakışlarım. Gökyüzüne bakmıyorum yıllardır, esiri olduğum bu sürüncemede hayatın tuzaklarını aşmaya çalışıyorum. Aştığım ya da aştığımı sandığım onca tuzakların birinde takılıp yerde kalacağım. Bu dünyaya yabancı gözlerim, insanlara da klişeleşmiş gelir cümlelerim. Oysa ezbere savunup durdukları hiçbir şeyin binde biri kadar inanmışlık yok içimde. Gözlerimle kavgam başlar bazı zamanlar, bazı zamanlarda beynimin sınırlarını zorlar içimdeki öfke. Oysa onların da suçu yok. Göz gördüğüne hevesleniyor istemsiz, eksik olan ne varsa onu istiyor nedensiz. Bunun getirisi de beynin istek halinden doğurduğu yamuk yumuk, derme çatma hayaller oluyor. Neyse ki kolay yıkıyorum, eskiden olsa sıkı sıkıya tutunmaya, ayakta tutmaya çalışırdım. Şimdilerde kimseye fırsat vermeden, ellerimle yıkıyorum hepsini; ben yaptım demenin rahatlığıdır elde kalan tek avuntu…
Hiç kimseden hiçbir şey beklememenin acı dolu huzuru var içimde. Sessizliğime gömülü cümlelerim var. Onlar öylesine heybetli ki, hiçbir kalem ile kağıda dökemedim. Bazı şeyler dilden dökülmediği gibi, kalemle kağıda da dökülemiyor. Bu evin duvarları da şahittir artık içimdeki sızı ve huzursuzluğa…
Tersine giden insanların gözlerinde kendimi gördüm, arkamı döndüğümde gölgemin beni sırtından vurmaya niyetlendiğini gördüm. Şarkılara eşlik eden sigaraların dumanında savrulur gidersin, hiç bilmediğin uzaklıklara... Şehrin karnında bir sancı gibiyim. Yamalı yüreğin çırpınışlarıyla ömür tüketiyorum. Yarına uzanan günlerin ensesinde ellerim, saatleri vurmak istedim zamanın canını yakmak için, kainatın akışına yön veren bu eyleme karşı çaresiz kalmam en doğalıydı…
Onca zaman boyunca, elimde ucu yanan bir sigara, başımda kapüşon, kulağımda ezbere bildiğim şarkılar, diğer elimde sancılı satırlar…
İnsanların gördüğü de
kapüşonlu çocuk,
ötesi değil...