Başarılı olacağını bilsen ne yapmak isterdin?

 

Düşüncenin gücünü bu prensipler ışığında fark edip uygulamaya başlarsak “çekim yasasını,” yani hayatımızda gerçekleşen tüm olumlu ve olumsuz olayların kaynağının düşüncemiz olduğunu kavramış oluruz.

Çünkü zihin aynı kar küresi gibi durmayınca bütünü gösteremiyor! 

Hep acelen var hep, hedefin var, hep uymak zorunda olduğunu öğrendiğin bir sistem var, DNA var, genetik aktarım var, öğretilmiş çaresizlik ve sayamayacağımız kadar dış etken… 

Zihin fazla telaşlı yani, kar küresi benzetmesi hafif bile kaldı diyebiliriz aslında…


Yürüyüş gibi basit ama tekrar eden robotik hareketler bedeni, sistematik bir düzende çalıştırdığımız için sakinleştiriyor. 

Yoga, ruhu ve bedeni birtakım yöntemlerle eğiterek bu yolla bedene ve ruhsal yaşama egemen olmayı öğretiyor. 

Meditasyon ise bilinç ve farkındalıkla birlikte “iç huzura” ulaştıran derin düşünme sağlıyor.


Farkında olmadan günlük, haftalık, aylık, bazen 10 dakika arayla, bazen saatbaşı tekrar ettiğimiz bir düzen içerisindeyiz aslında. Ve buna konfor alanı diyoruz. Bu konfor alanı kürenin karını biraz yavaşlatıyor, en azından yürüdüğümüz bu yaşam yolunda öngörebildiğimiz kadar sakinleştiriyor. 

Bu ve benzeri bir döngüdeyken, yaşamın farkında olmadığımız için yasaların nasıl çalıştığını öğrenip uygulamak anlamsız geliyor çünkü “yeniden başlamak öyle kolay bir iş değildir. Zihnimiz bu günü dünlerin izinde yaşama eğilimi gösterir. Bu onun doğasıdır! Bu günü yepyeni bir gün gibi ele almak, yepyeni seçimler yapmak, konfor alanından çıkmaktır. Bunun için de çaba gerekir!” 

 

Bilinmezlikten doğan “korku”nun bastırdığı arzularımızı öfkelendiğimiz andaki kibirle birleştirir de “cesaret” enerjimizi toplayabilir ve dünün izinde değil, tarafsızca bakabilirsek gördüğümüze ancak o zaman doğru tercih yapabiliriz yaşamda. 


Sofie'nin Dünyası’nda bir alıntıda şöyle diyor:

“Adalet birbirinin eşiti olan insanlar arasında geçerlidir.”