“Stationary Traveller, Camel.”


kendinle baş etme isteği.

gününü alıp götüren düşünceler, yatak ile bütünleşme, kanında akan müzik.

bunların hepsi içindeki kara deliğin sana oyunu. doldurmaya çalıştığın boşluk denediğin yaptığın ya da yapamadığın her şey ile daha da genişliyor.

korkuyorsun seni de yutar diye.

binlerce saati, yüzlerce günü, onlarca kişiyi yuttuğu gibi. tatmin olmuyorsun hiçbir şeyden ama bağımlısında bir yandan hala umutla denemeye.

içinde iğrenç bir his var her zaman ki gibi kafan duman olmuş kara delik onu da yutuyor. 

melankolinin demindesin, sigaraya alkole ihtiyacın yok kafan zaten yerinde değil hatta kafan tütüyor tüttükçe içine yayılıyor tüm düşüncelerin.

sonra kara delik yine yutuyor hepsini.

ellerin gerçek değil gibi geliyor sana, gözlerin pek iyi görmüyor, canlı renkleri seçemiyor gözlerin, parlak şeyler de gözlerini alamıyor artık, alışmışlık var üzerinde biliyorsun yutacak kara delik bunları da zevk alamıyorsun.

günlük ihtiyaçlarını karşılama isteğin bile komplike kaçıyor sana, duvara bakmak güzel geliyor eskisinden.

pek bir şey düşünemiyorsun zaten kara delik yuttu ya onları.

seni yutsun çeksin içine istiyorsun ama kara delik sensin zaten.

umut kırıntısı var içinde her seferinde yeşeren, kara delik yutmadan önce tabii.

bağımlısın hatta sen bu kırıntılara.

o kadar açsın ki onlara arıyorsun sürekli,

tanımadığın bir adamın sohbetindesin,

tanıdığının kollarındasın,

belki bir kitaptasın,

şarkıda olabilirsin mesela o üzerine yağmur gibi yağan,

bir çiçekte olabilirsin ve belki de kaktüstesindir,

erken çöken kış akşamındasındır bugün biraz,

ertesi gün iste deniz kum güneş,

kendinde aramazsın ama asla o kırıntıları 

arayamazsın çünkü o kurtulma şansını vermez kara delik sana veremez benliğin o kadar büyüktür ki kara delik bile yutamaz seni.