''Pat, pat, pat'' Bu sesi on keredir duyuyorum belki. Kapıya her gidişimde sadece kedi var siyah postlu, sarı gözlü bir kedi. Kapıyı tekrar kapatıyorum, tekrar yatağa bırakıyorum kendimi. Biraz uyumak istiyorum sadece biraz. Uykusuzluktan rezil geçen günümü telafi etmek için yatmaya gidiyorum. Etrafı iyice kolaçan ettim kedi yok, hiçbir şey yok. Kafamı yastığa koyuyorum. Yine aynı ses ''Pat, pat, pat'' Koşuyorum, çıldırmış gibi kapının tokmağına sarılıyorum, kedi yine kedi. Eşim yataktan ne olduğunu anlamayarak bana bakıyor, duymuyor musun diyorum duymuyor. Günlerdir uyumadım, başımı yastığa her koyuşumda o ses ve o kedi. Hayır, imkanı yok bunlar tüylü patiler değil tüylü pençeler. Ancak bir canavarın pençelerinden böyle sesler çıkar. Artık etrafımda gezmeye başladı. Kovuyorum geliyor, kızıyorum geliyor. Kapıyı açtım, belki pençeleriyle vurmayı bırakır diye. Daha da kötüleşti artık üstüme tırmanıyor sürekli beni seyrediyor, sürekli zayıf anımı kolluyor. Uyuduğum an bu canavar beni öldürecek, bundan eminim. Eşimin ısrarlarından bıktım, benim bir şeyim yok. Sorun bu canavarın aramızda olması, anlamıyor. Doktor geliyor, yüzü ekşi, şöyle bir bakıyor kağıtlarına. ''Humma'' diyor. Hayır diyorum, kedi, o kedi yüzünden. Eşim dehşetle bakıyor yüzüme, doktor ''Hangi kedi?'' diye soruyor. Gösteriyorum görmüyorlar. Ama o orada durmuş bana bakıyor ve uyumamı bekliyor.