Sanki paralelinde yürürken omzunu sürüdüğün, sivrisiz ve ufacık çıkıntı çakıllarının ritmik bir havayla adeta ruhunu kaşıdığını hissettiğin bir duvar. Kim örmüşse koyduğu taş miktarınca alnından öpülmeli! Bir duvar ustası olacaksan şayet, he işte böyle duvarlar örmeli!

Bir süt, tüm o huzur dolu sakin beyazlığıyla yenice demlenmiş kahvenin bardaktaki karanlık silüetini, zerk anında bile kendi yumuşaklığını bir an olsun kaybetmeden sarıp sarmalaması gibi, gecenin zifirinde kocaman bir sahnede bembeyaz lakin küçücük bedeniyle o masum, o zarif bedeniyle ve yine zarif müziğiyle kendisini izleyen yüzlerce çift göze dansıyla gün olması gibi, ışıltısına, güzelliğine tezat ortamlarda yitip gitmeden ama onu bir sahne, bir tuval addedip yücelten bir ses bu!

Dinleyen, el uzatan, sırtına yükleyip taşıyan bir ses bu!
Ve kahverengi...

Ben oturup düşleyeceksem eğer sevdiğimi,
Bu ses olsun maceramda aracım,
Denizimde gemim,
Gemimde dümenim
ve kamaramda pusulam
Kayıp rotamı tayin ettiğim.