Akşam vakti çökmüş, sekinet tüm dağlara yayılmış, tek çatılı evlerin bacaları tütmeye başlamıştı. Yalnızdı. Eşi onu oğluyla bir başına bırakmış, asıl hayatına göç etmişti. Tüm tarla işleri oğluna kalmıştı. Kendisi oğlunun getirdikleriyle aş pişirir, komşularıyla dağlara odun toplamağa çıkardı. Oğlu ise babasının erken gidişi ile tüm sorumluluğu omuzlarına yüklenmiş, hayatın sillesini erkenden yemişti.
Alışmak zordu. Şimdi ne yapacaklardı? Ne Ayşe ana ne de biricik oğlu Asım bilmiyordu. Komşuların yardımı nereye kadar sürecekti? Ayşe ana oğlunun bu yaşta tarla sürüp çuval taşımasını istemez, okuyup büyük adam olup vatana millete hayrı olsun isterdi. Lakin bu, bu vakitte zordu. Oğlu da Ayşe ana da buna mecburdu. Asım, kendini hiç olmadık bir zamanda bir sürü koşuşturma içinde bulmuştu. Bir o yana bir bu yana koşup ekmek pararsı derdine düşmüştü. Ayşe ana ise sadece ağlıyordu. Düşünüp duruyor; oğlu varken içine içine, o sabah gidince de Allah'a seslenerek ağlayıp dururdu.
"Allah'ım ne günah işledim de sen aldın beyimi benden. Oğlumun, gül yüzlü oğlumun ne suçu vardı ya Rabbim"
"A komşular, şimdi nedeceğiz biz, oğlumun pamuk elleri ne kadar dayanır bunca işe? Ne kadar sürer bu cefa?"
Ayşe ana en sonunda ağlamaktan bitkin düşmüş, oracıkta yere serilmişti. Komşular gürültüyü duyar duymaz eve koşmuşlardı. Ayşe anaya kolonya koklatarak, yüzüne su çarparak ayıltmağa çalıştılar.
Babasının gidişi Asım’ı etkileyememişti. Tüm sorumluluk, eve ekmek getirmek, tarla sürmek tümüyle Asıma kalmıştı. Zordu onun için. Zor ve yorucu. Tüm bu süreçte oturup üzülecek ağlayıp sızlayacak vakti bulamamıştı. Sabah daha horoz ötmeden kalkar tarla işlerinin başına geçer,sonra fazladan ekmek parası için çuvalları kamyona yüklemeye yardım ederdi. Onun yorgunluğuyla eve bitkin döner, iki lokma yer hemen uykuya dalardı. Ne annesiyle iki kelam edecek vakit bulur, ne kendi haline kulak asabilirdi. Okulu dondurmak zorunda kalmıştı. Zaten zor şartlarda okuduğu okulu şimdi hiç okuyamağacaktı. Bu durum içten içe canını yakıyordu. Elinden başka bir şey gelmeyişi onu adeta tutsak etmişti. Ne yapıp edip okumalıydı.
(Devamı gelecek inşallah.)