Çok şey anlatmak istiyorum ama ne anlatacağımı bilmiyorum. Göğsümde bir ağırlık hiç geçmiyor, kafamdaki düşünceler bitmiyor dahası günden güne daha da çoğalıyor . Ne düşünüyorsun desen. Neyi düşündüğümü bilmiyorum. Karmaşıklık beni darmadağın ediyor aslında, hiçbir şeyin net olmaması, yolumu bulamamak beni günden güne bitap düşürüyor. Arada sırada yazarak bir şeyleri anlatmaya çalışıyorum, konuşmaya kıyasla daha fazla ifade edebiliyorum kendimi ama yine de tam olarak düşündüklerim bunlar da değil . Hiç bir söz betimleyemiyor beni , anlatamıyor . Sonra harikulade olacağını sandığım şeyler geliyor aklıma ama sonunda hepsi birer fos çıkıyor. Böyle olacağını bile bile kendimi inandırmaya çalıştığım bu şeyleri görünce kendime acımaya başlıyor , büyük bir kin besliyorum . Neden böyle yaptığımı da bilmiyorum ama yinede yapıyorum. Tolstoy'un "İtiraflarım" kitabını hatırlıyorum sonra . Diyor ki : "ölmesi gerektiğini bilen ama yine de yaşayan insanlar zayıf insanlardır". İşte o zaman zayıf bir insan olduğumu anladım. Ölmem gerektiğini biliyordum ama yine de yaşıyordum. Yiyip , içip , sıçıyordum ama bir türlü enerjiye son veremiyordum. Güçlü bir insan olamıyordum . Dostoyevski' nin "Suç ve Ceza" kitabında dediği gibi " insan denen canavar , yavaş yavaş her şeye alışır". Ben de alışıyordum galiba. Bu zayıflığıma , olup bitenlere , her şeye zamanla alışıyordum.Kötü de iyi de gelip geçiyordu artık benim için. Değişen sadece zamanın bana bıraktığı tahribatlar oluyordu, her şey aynıydı ama artık ben farklıydım.

Bazen ben bile kendimi tanımaz oluyordum ve bazen tek bir kişiliğimin olmadığını da düşünüyordum.Durumlara göre bazı kararlar alıyordum ama kararı alan ben değilmiş gibiydim sanki. Sanki kararı başka biri almış da ben sadece alınan o kararın sonuçlarını yaşıyor gibiydim. Sonrasında her şeyden birden bire geri çekilme isteği , aklımdan geçirdiğim şeylere karşı bir miğde bulantısı ve aşırı dercede bir kusma isteği . Kusunca rahatlayacakmışım gibi, kusunca bu düşüncelerinde aklımdan söküleceğini sanıyordum. Ama öyle değilmiş işte ne kadar kusarsan kus onlar yine orda kalıyormuş, ki daha fazlası eskileri yetmiyormuş gibi her gün yeni bir düşünce beyninin derinliklerine çivileniyormuş.

Ve hemen yanında bir hediye gibi kendini hiçbir yere ait hisedememe de geliyor. Bir insan tüm kötülüklerden kaçmak ister, kaçamazsa bile o kötülükleri yaşadıktan sonra evine yani kendini ait hissetiği bir yere gitmek ister . İşte ben onu yapamıyordum . Benim için heryer aynıydı , hiçbir yerin bana aitliği yoktu. Böyle bir insan nerde kalır o zaman derseniz. İnanın hiç fark etmiyor çünkü heryer boşluk oluyor( Boşlukta da her yer aynıdır bir yerin diğer yerden ayırt edici özelliği yoktur). Hiçliğin ortasında kala kalıyorsun, bir sen ve çokça düşüncenle beraber. Bir şey daha fark ettim insan neyden korkarsa en önce onu yaşıyormuş. Yani insan korkularına yakalanıyormuş . Mesela ben yaşlanmaktan çok korkardım ( artık böyle bir korkum yok). Ama ben yaşlanmayı hep fiziksel olarak düşünmüşüm , insanın sadece yüzü kırışmıyormuş , elleri titremiyormuş yaşlanınca. İnsan yirmi yaşında ruhsal olarak da yaşlanabiliyormuş , çürüyebiliyormuş. Bunu da daha yirmi yaşında yaşlanınca öğrendim. Ben yalnızlıktan da korkardım mesela ( artık böyle bir korkum da yok). Yine de çokça yalnız kaldım . Ama yalnızlığın bana öğrettiği şeyler oldu. Örneğin kendi sorunlarımla başa çıkmayı öğretti, kendi kendimi eleştirmeyi öğretti, sorunlarımı birilerine anlatmadan da olabileceğini öğretti. Şimdi yalnızlık iyi mi kötü mü ona karar vermeye çalışıyorum. Bana çok garip gelen bir şey de vardı yalnızlıkla ilgili . Çevrende bir sürü insan olmasına rağmen insan yine de yalnız olabiliyormuş. Yani yalnızlık yanında sadece insanların olması değilmiş. Yanında insan varsa eğer fiziken yalnız değilsin evet ama peki ya ruhen ? Ruhen de yanında birkaç insan olması yalnızlığını öldürüyor mu? İşte bu yüzden bendeki bu yalnızlığı yanımdaki insanlar bitiremiyordu. İşte ben bu yüzden varlığın içindeki yokluktum. Ben sevdiklerimin kaybetmekten de çok korkardım. Kaybetmenin iki çeşidi vardır ama. Birincisi ölüm . Bazılarını kaybettim , bazılarını kaybetme düşüncesi bile hala beni çok korkutuyor. Bu korkumun çok bencilce olduğunu düşünüyorum çünkü ben bile ölmeyi düşünürken ölen bir insanı gücüm olsa yeniden canlandırırım sırf ben acı çekmiyeyim diye ama o insanın ne acılar çektiğini ölmek ya da ölmemek istediğini fark etmez, hiç düşünmem . Ama artık bu korkumdan vazgeçiyor gibiyim sanki ,çünkü gerçekten her şey bir yerde bitmeli , ne kadar acı verse de. İkincisi ise ölüm olmadan kaybetmek , yani var ama yok . Lafımla , hareketimle , tavırlarımla ya da herhangi bir saçmalığımla kaybetmekten korkardım. İnsanların beni yanlış anlamasından korkardım aslında. Sonradan bu korkumdan da vazgeçtim , çünkü kimse beni yanlış anlamasın diye yaptığım davranışlar beni ben olmaktan çıkarıyordu. Bu da biraz bencilce geliyordu bana. Kendimi başka biri olarak tanıtmışım gibi geliyordu, sırf bazı hareketlerimden kırılmasınlar diye . Sanki beni sevmeleri lazımmış gibi, sanki kusursuzmuşum gibi . Ama artık umrumda değil kimin beni sevdiği ya da sevmediği, kusurlu olup ya da olmamam. Ben artık ben olmaya kara verdim, çünkü insanlara bir kere onları kaybetmekten korktuğunu gösterirsen gidiyorlar. Demiştim ya insan neden korkarsa ilk önce onu yaşarmış bu da o mesele yani. Ben de artık içten içe korksam da kimseye göstermedim çünkü şunun farkına vardım olay ne olursa olsun ,kişi kim olursa olsun bir gün bitiyor ve geçiyor. Birkaç defa arkana bakıyorsun ( benim gibiyseniz arkanıza bakmaktan önünüzü göremeyip takılıp olduğunuz yere devrilirsiniz ) ve geçip gidiyor işte. Ve yine siz kendi tekliğinizde kalıyorsunuz , ve yine kendi yağınızda yeniden kavrulmaya başlıyorsunuz bu yüzden yalnızlık iyidir (şuan karar verdim). Ama hep kendime şu soruyu soruyordum : " Bu yaptığımı fark ettiğim bencillikleri bir ben mi yapıyorum?"

Cidden bir ben mi yapıyordum yoksa insanoğlunun hepsi mi bencildi? Yapısı gereği bir kendini mi , kendi mutluluğunu mu düşünüyordu?

Sanırım bunu düşünürken bile bir bencillik yaptım, kendimi yalnız hissetmeyeyim diye tüm insanlığa yaydım kendi bencilliğimi. Kafam susmuyor . Bu da benim " İtiraflarım " sanırım.



( Bu günlük bu kadar . Daha çok işim var , daha çok düşünecem , daha çok yargılayacam kendimi)