Aynı anda pek çok kitap okuyabilirsiniz. Aynı anda pek çok kitap okumak size bir özgürlük tanır: Kitaplardaki hikayeleri ve karakterleri birbirlerine karıştırma özgürlüğü. Hatırlamaya -üstelik- anlatmaya çalıştığınızda, hikayeleri ve karakterleri birbirine karıştırma hakkı. Okuduğunuz şeyi bir başkasına anlatırken şöyle deme hakkını tanır işte -Özür dilerim! Hayır, bu sanırım başka bir romandandı, ama bu romanın kahramanı, eğer okuduğum diğer romanı okusaydı, işte şöyle davranacaktı.-
Bunları anlattığınız kişi size şöyle der: -Hey, roman kahramanları diğer romanlardaki kahramanların neler yaptıklarını bilemezler. Ne düşünüdüklerini, kimlere aşık olduklarını… Onlar kendi roman dünya’larının içine hapsolmuşlardı.-
(Ve sen ortaya çıkana kadar bundan şikayetçi de değillerdi ya.)
-Hey, ne anlattığını takip edemiyorum, diyor.
Bu kitabı okuyorum: “Karanlığın Yüreği.” Bu kitabın ismi, isminin sonuna bir ünlem işaretini dünyada yazılagelmiş tüm diğer kitaplardan daha çok hakediyor, öyle değil mi? (sarhoşum sanırım):
Karanlığın Yüreği! Hey, Karanlığın Yüreği!
Bir ormanın sınırında durduğumu, ve ormana karşı böyle haykırdığımı düşlüyorum:
Karanlığın Yüreği!
Çünkü kitapta bir yerli, zenci, beyaz adamdan dayak yedikten sonra ormana dönüyor ve yazar şöyle diyor:
“Orman, onu yine sessizce bağrına bastı.”
Başımı kitaptan kaldırıyorum, M. elbette orada, beni izliyor:
Biliyorsun, diyorum, benim de hayattan beklentim bu: Beyaz adamdan öldüresiye bir dayak yedikten sonra ormana dönmek ve ormanın beni bağrına basması.
Gözlüklerini kaldırıyor:
Bu hayalperest kadercilikten yorulmadın mı? diye soruyor. Basbaya bir şehirde yaşıyorsun, karbonmonoksit soluyor, yılın sekiz ayı yağan karla hayatta kalmaya çalışıyorsun. Ormanın kenarında dikildiğin, ve ormanla konuştuğun bir romantizm... Üzgünüm, gerçekte olan biten bu değil.
M. bana her zaman gerçekleri söyler. -Bu onun affedilmez günahı.-
Bu kadar acımasız olma, diyorum. Biliyorsun, bu kitabı okumayı kitabın bu muhteşem ismi yüzünden seçmiştim:
Karanlığın Yüreği!
Kitapları isimleri yüzünden okumayı seçemezsin, diyor M. Bu sadece yüzü güzel olduğu için bir kadına -ya da erkeğe- tutulmaya benzer.
Bundan daha büyük bir mutluluk ve yokoluş düşleyemiyorum, diyorum. Tehdit ediyorum. Devrimimizde tüm gerçekçileri sürgüne göndereceğiz, sen de kendine Belçika Kongosunda bir yerli kadın bulmak zorunda kalacaksın, ona aşık olacaksın ve Karanlığın Yüreği’ni yeniden yazacaksın.
(M. gözlüklerini kaldırıyor, kitabına dönüyor, ben kitabıma dönüyorum.)
“Karanlığın Yüreği”.
Üzgünüm, bu kitabın ismi bana en sevdiğim yüzü çağrıştırıyor.
Tekrar, tekrar, tekrar. Böyle mırıldanıyorum.
M.'nin yanımdaki hayali yavaş yavaş eriyor. Karanlığın Yüreği'nde onun yüzünü gördüğümü yine öğrenmiyor.