Ben yerimde, kuytumda en azından bi nebze mutluydum, nefes alabiliyordum yaşayacak kadar. Sonra hayatımı tamamiyle değiştirmeye karar verdim. Biliyordum sonuçları olacaktı. Ne kadar pişman olacağımı hayal edebiliyordum. Kendini gerçekleştiren kehanete takılacaktım. Kurduğum çiçekli hayallerin yanmasını izleyecektim. Yeniden yamayacaktım yaralarımı. Dolu vuracaktı hiç beklemediğim anda ve zamanda. Çekirgeler istila edecekti tarlalarımı. Ve onlar uçsuz bucaksızdı. 

Bütün her şeyi geride bırakıyordum. Alıştığım yeri, denizi, evimi, sokakta her gün gördüğüm kedileri… Bir başka coğrafyaya bilmediğim insanlarını tanımadığım yere göçüyordum. Göçtüm… Her şeyimi alıp yola attım kendimi. Belki dedim biraz daha yakın olursam düşlerimi gerçekleştirebilirim.

Düşlerim mi? Düşlerim hep aynıydı. Herkesin elleri ceplerinde ulaştığı yere bir kez de ben ulaşıp kalmak istiyordum. Sanki tüm kavgam son bulacaktı. Kaçtığım bir şeyler vardı yorulduğum bir şeyler. Yatarsam diyordum kuytusuna dinlenirim belki acılarımdan sıyrılırım, karanlığımdan çıkarım… Tek bu değildi istediğim ışık da olmaktı çiçekte açtırmaktı sonbaharın karanlık günlerinde. Tek kendim için değildi derdim. Bencil değildim, çoğu zaman kendimi bile düşünemiyordum, düşünmüyordum. 

Her şeyde böyleydim ben. Hayatımın her alanında. Belki babandan bana kalan yardım etme duygusuydu insanlara. Bir şekilde nefret edemiyordum. Belki hala içimde bi yerlerde nefret var ama hâlâ edemiyorum çoğu zaman…

Sonra beklenen kehanet gerçekleşti. Ben istemediğim bir yerin istemediğim bir binasında istemediğim insanların arasında kalakalmıştım. İçim yanmıştı, kordum, hala korum. Bildiğim bir acının kat ve katını yaşamıştım. Erişmeye çalıştığım, kandırıldığım, yozlaştırıldığım, ötekileştirildiğim, değersizleştirildiğim… bir boşluk içerisinde nefes almaya devam etmeye uğraşıyordum. Aslında uğraşta denemezdi buna. Günlerin günleri kovalamasını bekliyordum. Günler geçiyordu ben aynı yerde aynı zamandaydım. Kalbimin ritimleri değişmişti, yırtılmıştı perdesi… kaburgalarım açılmıştı tırnaklarla ve ciğerimi her gün yemekten zevk alan bir kartal vardı. 

Bugün yine aynı yerdeyim aynı masadayım. Yine karanlıktayım. Ve ben bu karanlığı ne sevebildim ne de çıkabildim. Olacakların olmayışına kırgınım zaten artık hiç bir şeyin de olacağı yok…