Karanlık bir gece. Herkes uyuyunca ışıklar söner. Karanlık hep soğuktur benim bildiğim.

Evlerde huzur imkansızdır mesela böyle evlerde büyüyünce. Yani bana öyle sinmiş anlaşılan. Geçmiş insanı tırmalar olur olmadık zamanlarda çünkü geçmiş hatalı insan paranoyasıdır. O kadın bu paranoyanın en büyük mağduru. Sevmek onun lügatına ters bir şey. Onun yalnızca “-mış gibi”leri ve yaptığını sandıkları vardır. Ama kabul etmez bunu. Sağır birisine yol tarif edemezsin sonuçta. Bazen düşünüyorum, diyorum; ya böyle biri yoksa ben sadece kafamda kendime zulüm etmek için kurduysam onu… İnanın böyle olması beni daha mutlu ederdi. Çünkü fark edilmiş delilik o andan sonra kalıcı değildir. Bir yerde okumuştum “Uyanmak, rüyanın ölümüdür.” gibi bir sözdü. Bu söz hayattaki birçok şeyi kapsar iyi düşünüldüğünde. 

İnsanlar sabahları kalkar, yüzlerini yıkar ve yalan maskelerini takıp güne başlarlar. Yalancı olma düşüncesi bazılarının zoruna gidebilir biliyorum ama en doğru olduğunu söyleyen insan dahi çıkar gülümser herkesin içinde onca acısına rağmen. İçimizdeki insan dışımızdakiyle alay eder yaptıklarımızı duyunca. 

Acı insanı geliştirir. Güzel bir yol değildir belki ama acının tufanı ne kadar çarparsa insanın yüzüne, o kadar artar dayanma gücü ve gelişir bazı şeyler, adaletsiz düzeni görünce. Sonbaharda başlar bütün dertler, sonra kış olur gömer seni kara. Sonra da bütün suç onda değilmiş gibi açtırır güneşini. Erir hüznün karları, çiçekler gülümser sana. Yazı kavuran sıcak olmaz mesela aşk olur. Aşk…

İnsanın kıyametinde bir lunapark boşluğu. Bir renk, bir neşe. Bir çift göz. Bir ten temasıdır, insanı çılgına çeviren. Kıyamettesindir; ağaçlar devrilir, binalar yıkılır, insanlar panikle ordan oraya koşar… Sonra o yüz çıkınca karşına zaman durur bir anda, kaosun içinde bir şey parlar. Sana yürür, hep gülümser. Aşkın neşesi bulaşıcıdır. Alır kafanı çevirir kıyamete, anlatır sana gerçeği. Aslında kıyameti koparan tufanlar değildir der insanın kendisidir. Hani demiştik ya uyanmak rüyanın ölümüdür diye; bir de bakmışsın yarattığın kıyametler yok olmuş, insanlar rutin hallerinde, her şey olması gerektiği gibi…