Gündüz dünyayı kavurucu sıcaklığıyla kuşatan güneşin ısıttığı karanlık saatlerde bir hüzün kaplıyor içimi. Dünyanın herhangi bir yerinde terk edilmiş, kaybedilmiş bir şeyleri arayan, bulmak için öfkeyle, hırsla sonsuz bir umutla uğraşan, ter döken, bazen ağlayan, nadiren gülen, gözleri parlayan, gözleri sönmüş, kalbi bir taştan farksız, yufka yürekli, idealist, nihilist, anlamsızlığın kamçılarıyla sırtı kanamış, anlamın kocaman deryasında boğulmuş, hayatını seven, ondan nefret eden, yaşama savaşı veren, veremeyen, o savaşı kaybeden, son nefesini yutan, son nefesini adeta tüküren, uyuyan, uykuyu seven, uykunun huzur veren havasında uçurtma gibi süzülen, ağlayan, isteksiz, istekli, aşk dolu, hüzün dolu, sevgi dolu, saygı dolu, çaresizce ağlayan, öfkeyle ve hırsla ağlayan herkesi, birini, birkaç kişiyi ya da hiçkimseyi düşünerek kucaklıyorum hüznümle. Düşüncelerimin içindeki yelkenli gemi artık hiç gelmeyecek olan o rüzgarı beklemekte. İçinde kucakladığım bütün duygular ölüm sessizliği içinde zayıf kalplerle yatıyor. Bir enkaz olmaya çok yakın gemimin yelkeni sonsuz düşünceler ve bilgiler arasında kaybolmuş, insanların içinde kaybolmuş, parçalara bölünmüş, her bir damlaya karışmış, her bir tahtaya özenle kazılmış. Zayıf kalplerin durmasını bekliyor sanki, tahtaların dağılıp suda çürümesini istiyor.
Odamı aydınlatan ışığı kapatmaya korkuyorum. Karanlık yalnızlığımı kuvvetlendirecek gibi geliyor. Bu durum beni korkutuyor. Işık varken daha az düşünebiliyorum. Belki de hiç düşünmemem gereken şeyleri, savaşı, özlemi, hayatı, ipi kopmuş sahipsiz kalmış savrulan duygularımı, yazıp üstünü çizdiğim, defalarca karaladığım her kelimeyi, utandıran, utançtan yanaklarımı kızartan ve beni terleten her kelimeyi, önyargıyı, doğruluğu, yadsınamaz gerçekleri ifade etmeyi, yeterliliği, varlığı, varlığın içinde yokluğu, sonsuz yokluğu ve hiç var olmayışı, kayboluşu, her andan silinip kayboluşu… Karanlık bu benim için. Evet, çoğu zaman hayatın anlam ifade etmeyen gerekliliklerini yaşadıktan sonra, daha da gereksiz derin dünyama girmemek için ışığı kapatmıyorum, gözlerimi kapatmıyorum. Haftalardır gün doğana kadar uyumuyorum. Haftalardır karanlıktan korkuyorum.
Birkaç saat önce yıllarca büyüdüğümü hissettim. Birkaç saat önce devamlı olarak beni geriye çeken duygularımın artık bana dokunamayacağını hissettim. Saf, temiz ve zarif hislerimin izleri ruhumdan silindi. Bunu fark ettim ve son çocukça duygumu yaşadım. Alıştığım hayallere bir gözyaşı damlattım, kurumaya terk ettim onları. Son birkaç yıldır ben farkında olmadan çocukluğum için kazılmış mezara yerleştirdim hayallerimi ve yalnızlığımın soğuk toprağıyla örttüm. Yıllardır her şeyden koruyarak sakladığım umudumla suladım. Artık o şişe boş. Tutkularımı, sevinçlerimi yazdığım taşımı diktim mezarın ucuna ve gittim. Birkaç saat önce ben öldüm.