Nereye gitsem diğerlerine göründüğü gibi görünmüyordu hayat, karanlıktı. Bu karanlığın içinde bile kendime yer bulamıyor, her yere ve her şeye hissettiğim yabancılık duygusundan kurtulamıyordum, karanlıktı. Aşıklar geçiyordu dükkanımın önünden, buğulu camlar daha da dramatize ediyor, hatta camlar bile dayanamayıp ağlıyorlardı, ben ise hiçbir şey hissetmiyordum. Ne hissedebilirdim, yaşım kadar tabut gömdüm toprağa, karanlıktı.
Kendi işini kurmanın verdiği bir sevinç varmış, ben bilmiyordum bunu, komşu esnaflardan birisi birkaç gün önce gelip anlatmıştı, çok dinlemedim, hatta kafamı masamın üstündeki defterden bile kaldırmadım, yazdıkça yazıyordum defterime, karanlıktı.
Yanımda çalışan ve kendince işlerime yardım ettiğini sanan kız kardeşim evlenmişti, kendisi gibi eğitimli ve ukala birisini bulmuş, ihtişamlı düğünleri ile bulanmakta olan midemi daha da bulandırmıştı.
Midem demişken birkaç gün önce çektirdiğim film masamın üstünden kaybolmuştu ve ne kadar arasam da bulamıyordum, karanlıktı. Arkamdaki dolaptan bir gaz lambası aldım ve uzun uzun baktım, çocukluğumun mutlu ve tasasız günleri gözümün önünden geçti, kardeşim gaz lambasını yakacağımı sanıp kibrit getirdi, elimle kibriti itip ampulü yakmasını söyledim, kirli sarı bir lamba yapay bir güneş gibi dünyamı aydınlatmaya çalışıyordu, karanlıktı.
Kardeşim ortamın kasvetli havasından güç bularak "Şu çiçekler, bayağı güzel ve iç açıcılar ama onlar da bir zorunluluk halinden açıyorlar." dedi. Şaşırmıştım, böyle laflar duymaya alışık değildim, hele onun ağzından dökülen bu sözcükler beni onun hakkında daha da derin düşünmeye itti. Düşündüm, beynimin en derinlerine kadar indim ya da indiğimi sandım, bu önemli değil ama onun hakkında az da olsa ön yargılarımı devirmeye yeltenmiştim ama yine de karanlıktı.
Dükkanın kapısı yavaşça açıldı, içeriye ufak yüzlü, çelimsiz bir çocuk girdi. Gözlerinde gözlerimi görmüştüm, birkaç saniye sadece birbirimize baktık, ablam sahte bir gülücükle "Hoş geldin, beyefendi." dedi, çocuk hiç aldırmadan masama yaklaştı, siyah bir poşetten çıkardığı kum saatini önüme koydu ve arkasını dönüp dükkandan çıktı, yazı defterimi kapattım, zaman akıyordu.