sevgilim, biz seninle güzel birer hayata doğduk.
ekmeğimiz taze ve hürriyetimiz sırtımızdaydı
birbirimizi bulana kadar daha birçok güzel hayata da doğduk.
uçsuz bucaksız kırları ve el eleliği hep onlara sakladık.
şimdi bize kalan bir avuç mesafe,
ekmeğimiz taze değil ve bak hürriyetimizi de kaybettik;
ama nasıl derim senin geldiğin hayatın güzelleşmediğini.
bunu savunursam, nasıl sana aşığım derim hala utanmadan?
desem de inanır mısın?
-bilmem
ki sıra sıra ceviz ağaçları dizili o yolda,
gölgen fütursuzca düşsün isterdim sol yakama
bileklerim olur olmaz incelsin,
sen olur olmaz küçül bakışlarımla
ama buradan baksan bir kol mesafesi kadar uzaksın.
gelmek istesem, yetişmek istesem elbet gücüm yeter
ama isteyemiyorum,
tek yaptığım ellerini düşünmek bu boş odada.
oysa senin varlığınla nasıl hava girmişti buraya
deniz bir sokak ilerideydi bak,
insanlar hala dışarıdaydı
şimdi her şey bir kasvetin sırtında
sayrı bir beşikteyiz hepimiz.
dünya sallıyor bizi, ninni söylüyor hatta
amasen olmadan gözlerimi kapatabileceğimi sanmıyorum
gelirsen ne ala memleket,
güneşi hatta denizi bile unuturum
varlığın pervasız bir rüzgar gibi doldurur evimi
ben, ruhumla hürriyet olurum
ama gelmezsen, olur da bu kol mesafesini aşamazsak
burada ölürsem mesela, seni öpemeden tekrar
o zaman dünya utanır mı hepimizi sayrılığa hapsettiğine?
-sanmam.