Ağladı. Ağladı. Ağladı. Gözü kanarcasına ağladı. Yaş olup aktı, süzüldü yanağından durmadı gönlünün sel felaketi, mani olamadı. Üzerinde gri pejmürde eskimiş kapişonlu, pamuktan, sümüklerini rahatça hımkırdığı bir bluz, siyah İspanyol paça modaya uygun eşofman tarzında spor pantolon, çapraz askılı küçük el çantası, omzundan yükünü atamadığı ağlatan o yürek sancısı. Ağlamak, ağlamak hem de nasıl ağlamak. Ciğeri söküldü ağlamaktan adeta.

 

Ağladıkça büyüdü olgunlaştı, yemeden içmeden kesildi. Hiçbir burger menü artık mutlu edemezdi. Ağlamayı durduramadı. Oturduğu parkın bank önünde Mutluluk Getir yazılı online ürün resmî aracının yazısı çok ağrına dokundu. Biraz daha ağladı. Kirpikleri seyrelmişti, felaketçesine içinden sökemediği hislerin esiri mi olmuş, ağladı. Iphone spotify uygulamasında Tülay Özer’den Büklüm Büklüm notaları, hayatının mazisinden karesine denkleşmişti. Ağır başlıydı da eski şarkıları dinlemekten keyif alırdı. Aralarında hiçbir duygusal bağ yokmuş. Duydunuz mu? işittiniz mi? onu sevmiyormuş. Herhangi kişilere sorulsa onunla aralarında hiçbir duygusal bağ yoktur der. Sevmediğini de söylemedi gerçi ama sevseydi onu kırmazdı, sanki uğruna ağladığı şahıs ölse cenazesine üzülür mü düşüncesiyle mi ağlıyordu, belki de uğruna ağladığı şahsın başkasına sözü vardır buluşacağı, kim bilir aman bize ne zaten ağlamak toksinli negatif hüzünleri çehreden arındırır derler. Instagram'dan ona hakaret etmiştir saygısızca, kesin. Yoksa niye uğruna kirpiklerini seyrelttiği kişiye sevgiden, şiirden, zarafetten bahsedilirken hakaret etsin? Ya tamam, onu sevmiyor, doğru anladım. Hey Allah’ım, gene ağlıyor. Aman ya, dünyanın sonu mu? Kıyamet mi kopacak? Onun ağlamasına dayanamıyorum. Tanışacak elbet yeniden insanlarla, belki onu da platonik seven vardır bilmiyoruz, biliyorum, gerçekleri onunla arasında buselik makamı da yoktu. Çünkü uğruna ağlayarak kirpiklerinin seyrelmesinden onun kırgınca beklediğini anlıyoruz, uğruna ağlayarak kirpiklerini seyrelten şahsın yalan söylediğini de anladı bir gün.

 

Müsait zaman yaratılmamış mı kainatta? Bir çay içmişler mi? Kahveyi seviyor mu? Yemek yemişler mi birlikte? Zorla mı görüşülecek, öylesine mi kavga edilmiş? Sonra ortamlarda, kulüp toplantılarında karşılaşılmış... Bir varmış, bir yokmuş. Konuşulanlar hep üstünkörüymüş. Uğruna ağladığı kişiyi herkes güzel anıyor, dünyanın en iyi insanıymış, sokak hayvanlarını korur, sosyal aktivitelere katılır; kimisinin kankası, kimisinin bilmem nesi ama onun hiçbir şeyi bağ anlamında bildiğimiz tek gerçek. Öyle tabir ediliyor Pluton’dan sevenlere. Yakını değilmiş.

Yılan bilekten zehirlermiş, düşman sırttan hançerle gelirmiş. Sümüklü böcekler yağmurlu havalarda çıkarmış dışarı, ulu orta avare avare dolanırmış. Onu gören var mıdır? Kendisinin ağlamaklı halinin sümüklü böcekten farkı olsaydı el ele yürüyebilirlerdi ağaçların çiçek açtığı bir mevsimde, iki adım ötedeki kıyı şeridinde balık ekmek yiyebilirlerdi. Vizyona film gelen hafta buluşabilirlerdi. Üşüdüğünü anlasaydı sarılabilirdi. Mesela kahve içmişliği tanımlayalım. Sulu sepken, öylesine miymiş? Kalabalık bir ortamda onun suratına dahi bakmadan içilirse köpüksüz, tatsız sıvı. Ne yâni zehirli sanırım kahve. Yoksa neden ağlıyordu, kahveyi mi beğenmedi? Onun arkasından konuşulan mevzuları da beğenmedi mi acaba, çağımızın sorunları bunlar, herkes mi kalp hırsızı arkadaş! Doğum gününü kutlasaydı tebessüm ederek affedebilirdi. Maalesef kötü haberim var size, doğum gününde ona sürprizli pasta almak fikrini düşünmediğini hissediyorum. Yaradan'a şükrederek kötülüklerden sakınanların doğasındandır ama neden ona bir dilim iyi ki varsın denilecek pastayı layık bulmamış? Neyse mevzu kek, börek burger menü falan yemek değil ki? Tükürükleri epey salyamsıydı ağlarken, kapişonlu eşofman bluzunu eve dönünce çamaşır makinesinde yıkaması gerekecek.

 

Vedalaştığı tüm duygusal hatıralarda geçmiş mevsimlerden herhangi bir kış, kar yağmış, buz. Arkadaşlarıyla buluşup, buluştuğu arkadaşlarının saçma mevzularını dinlemek zorundalığına pişman olunca da bahaneyle ortamdan tek başına ayrıldığı bir vakitte metro istasyonuna yürüdüğü esnada onun ardından yetişerek herhangi birisi, daha önce görmediği yabancının aniden belirmesi, yardım maksadıyla hafifçe sol dirseğinden kavrayarak tutup hiçbir kelime etmeyerek buzlu yolda kaymasını önleyip, usulca çekildiyse de yanından onu da bir bekleyen yabancının onu nerede beklediğini bilmiyoruz, ardında mıydı bilmiyoruz, durağa yürüme yönünden hayal gibi uzaklaştı, ancak onun hayatında veda ettiği, ardına bakmayacağı tüm şahısları incelediğimizde samimiyet kimden iletiliyor? Sol yanı garibandır tüm hüzünlerin. Uğruna ağladığı, aşk dilendiği, sevgiyi izah ettiği, ezilerek varlıksızlaştığı yanında ama yanında olmayan sarkaç vaziyetteki kurgu misali mi, gerçek olmayan kol kola beraberlik emsali, bilemiyorum, cidden her karşılaştığı sanrı mıydı? Uğruna ağladığı kişi ve ömründeki rastlaştığı diğer insanlar ne ifade ediyor onun çehre okuma lügatinde?


Mendil paketini çıkardı küçük el çantasından. Sigaradan rahatsızlık duyardı. Ona mendil uzatan hiç kimse olmadı. Omzuna yaslanacak kadar sevebileceği birisi hiç yoktu. O, sabırlıydı da kimi severek merhamet gösterdiyse köstebek dağınıklığı tespit ediyordu sevdiği insanların ruhunda.

Resmin hayal kırıklığı. Hayalindeki resmin kırgınlığı. Resim çizmeyi de çok severken grileşti hayalinde. Kırılmışlık... Küsler barışır, darılmışlar veda eder. Bir kahve size ne anlatır? Uğruna ağlayarak kirpiklerinin seyrelmesine neden olan kişi uğruna ağlamaktan vazgeçmek kararına vardı. Evet, kırılmışlık sonuçlandı, dargındı. Ruhu ağlamaya başladı bu sefer. Park bankından esneyerek kalktı, çevresindeki bir kafeden bol kremalı karton büyük bardakta şekersiz kahve aldı. Bir süre sonra da o ve ruhu gülüştüler. Çünkü henüz birlikte kahve içmeye değecek kıymetli ve dürüst biriyle tanışmadı.