Tembel bir karınca vardı. Diğerleri tarafından pek sevilmezdi. Çünkü kolonideki düzene göre herkes çok çalışmalıydı. Bu karıncanın tembelliği koloni tarafından uygun karşılanmadığı için dışlarlardı onu. Bir gün sabrı taşan diğer karıncalar onu yuvadan atmak zorunda kaldı. Karınca buna pek üzüldü fakat sonra alıştı tek başına yaşamaya. Bir kuytu buldu ve ihtiyaçlarını kendi karşıladı. Aslında karınca tembel olarak görmüyordu kendini. Diğerlerine karşı oluşu, onların haddinden fazla çalışmasıydı. Çünkü öyle çok çalışırlardı ki ihtiyaçlarından fazlasını toplarlar ama yine de doymazlardı. Açgözlü olduklarını düşünürdü. Sürüyle ters düşmesinin sebebi bu yüzdendi. Bir gün eski koloniden birilerini gördü. Gözü dönmüş halde başka bir koloniye saldırıyorlardı. Koloninin topladığı hazır ürünleri çalıyorlardı. Öylesi daha kolaydı çünkü. Sonra birkaçının kendi yuvasına doğru hareket ettiğini gördü. Korkmaya başladı. Fakat onlar geldiler ve karıncanın birikimini de yağmaladılar. İşte karınca o zaman daha iyi anladı sürüden neden atıldığını. Zira yuvaya hiç durmadan yiyecek getirmezseniz dışlanır ve giderek ezilirdiniz. Sonrasında ise bir yabancı olurdunuz sürü içinde. Fakat bunu kabul etmeyip sürüden ayrılsanız dahi kaçamazdınız bu düzenden. Çünkü o zaman da düşman olduğunuz için eviniz işgal edilir ve ölüme mahkum edilirdiniz. İşte o sırada tüm bunları düşünüyordu karınca. Öfkeliydi fakat tek başına elinden ne gelirdi? Ne yapması gerektiğini bilemedi fakat her şeye rağmen yoluna devam etmeliydi. Durumu kabullendi ve öylece ayrıldı yuvasından.