Çok şey anlatmak istiyorum geçmişe şimdiye dair. Uçan baloncukları seyrederken tebessüm ettiğim her saniyeden tutup diğer elimle gözlerimi ovuşturana kadar. Kendime dayandığım her nedenden sonucu bağladığım hayat, yaşantıları acı birer tecrübe olarak tekrar ediyor. Ben uzun süredir ben değilmişim gibi. Soğuk rüzgârın hislerime vurduğu saniyelerde belki bir amaçtır yaşlanıyor gözlerim.

Özlemleri bir kenara koyup tek başına yürüyor olmak beni takip edecek ışık hüzmesine kalan her ramakta, kendinden biraz daha uzaklaştırıyor. Hayat bu ya nerede başladığını da nerede biteceğini de kestiremediğim bir yol. İçsel yankılarım hatıraların bir kolundan tutup bugüne getiriyor tonlarca cümleyi ve o tonlar bugünleri aradığım özlemler içinde kayboluyor kendimi bulmaya çalıştığım her tebessümde.

Anlaşılamamaya alışmış olmak beni, bana en iyi arkadaş yaptı. Saniyeleri neyle doldurmam gerektiğini her dakika tartışmak zorunda olduğum bu yoldaşım, günleri kimi zaman bahsedilen yirmi dört saatten fazla tutuyor. Zaman birlikteliğini sürdürdüğü her şeyi geçmiş olarak ardına katabiliyor gelecek vaadiyle. Ve hâliyle her gerçek bir geçmiş oluyor en kandırılmış hâliyle.

Koşup duran uçurtmalar gibi gözlerimin seyre daldığı bulutsu gökyüzü, kendini sağanağa boğacağı zaman bir çehreye boyanıyor. Hâlbuki süregelen bu güzel manzaradan şikayet eden dillerimi susturamazken... Göremesem de yağmurun arkasına bıraktığı koku, kestaneleri anımsatıyor bana. Ağacın altında oturmuş, kokusunu bulduğum kestaneyi arıyorum gözlerimle.

Sözlerimde bugüne kadar gelen her şeyin bir parçası var. Kimi kopup gelmiş kimi zamana dair. Aklımda bir piyano notası çalıyor olduk olmadık zamanlarda. İçimden bir ses ancak o zaman susuyor. Bazenleri de bu sesle kendimi duyabiliyorum.

Durabiliyor muyum beklediğim şekilde? Karıncalar üstüne ne denli yakıştığını bilmedikleri bu kahverengiliğiyle çizdikleri yoldan yürümeye devam ediyorlar. Yukardan mı bakıyorum onlara? Yerin dibine mi girmeliyim? Dallarının gölge ettiği her saniye için hayranlık duyduğum bu ağacın altında dar bir pasajı andıran patikayı seyrediyorum. Güneş açmak üzere. Kuşların sesinden duyabildiğim kadarıyla da gökkuşağıyla da karşılaşacağım bu gidişle. Bana söylenmeyen şeyleri dinlemeyi ne çok seviyorum. Kalabalığa karışıp yalnızlığı düşlemek gibi bir zorundalıktan ibaret. Bana değen sesler melodi olarak çıkıyor zihnime. Ritmine uyan her şarkıyı içimden yüksek seslerle tekrar ediyorum. Bu birazdan kendimi bırakacağım dalgaların bir hoşgeldini. Kendime yaptığım ufak hatırlatmalar bütün keyifimi elime yüzüme bulaştırıyor, bundandır her dakika tebessüm ediyorum sanırım. Gece duyduğum patırtı ürkütüyor beni, bu çocukluğumdan gelen bir alışkanlık. Tabii ki elimden cesaretli olmak gelse dahi korkmayı da sevmiyor değilim. Koşar adım uzaklaşıp yeniden yağmurun sesini bir şemsiyeyle aramayı bekliyorum.