Bu, sana cehennemi yangınların körüğü sûri bir nefes

Betonarme yüreklerin ortasında bir varoş varyetesi 

Ne ki, ellerime yazın yaptırmayacak hiçbir bela seni 

Barış için düşman koynunu helal kılan fetva 

Yahut şeker için yakarılan yavru bir eda

Biliyorum

Vuslatımız kadar ağır olmayacak hiçbir veda

Biliyorum kamu ortasında emzirilen bir bebeği ve kadını kıskanmayacağım hiçbir zaman

Sahte heveslerimi iliştirdiğim bir delikanlı gerdanında, zincire bağlanmış bir cevşene hürmetler etmeyeceğim

Ben, taş fırını sıcağından buğulanmış bir poşetle kapı ağzında beklemeyeceğim hiç

Olsun


Açık uçlu şiirlerimin keskin kafiyeleriyle kurban edilmiş her güzel yürekte

Aradığım tanış mecraların tiran bakışları 

Yani beni seven hiçbir ruhun beslediği nefret acıtmaz, tebessümlü yüzün kadar

Mecram, sana sürgünlüktür

Tâbi yazıldığım kanunların bol keseden azapları prangalaşırken

Gülümsemiş, tiksinç bakan bir beşer yüzü tepemde

Öyle cömert bir azap ki, karun hükmünde


Hayli insanoğlu bir yahut her akşamda

Utanç dolu imgeler birikmiş parmak uçlarımın raksını seyrediyorum

Sana et dağlar sıkıştırdığım günahların altında ezilmenin can alıcı hissi

Ve ayak bileklerine bağladığım esamisiz rüzgâların şekersi tadıyla hoşbeşken 

Nereden gelir bilmiyorum bu gam, içime düşen

Beni senden koparan bu düğümün ilmi 

Hangi batıl metafiziğin mucizesidir

Bilmiyorum


Git benden 

Yahut veda getir gelirken