Değer verdiğimiz bir insanın kaybının ardından oluşan yokluk hissinin konuşabileceğini biliyor muydunuz? Yokluğunuz konuşana dek bunu ben de bilmiyordum. Fakat endişeniz olmasın. O ses epey haklı sevgili Valadres. 

Öyle ki bazı anlarda o sesin haklılığına dayanarak o sese tutuklu bir vaziyete erişme isteğime karşı koyamıyorum. Bunu tuhaf karşılamayın lütfen. Ölü insanlar geride pek bir şey bırakmadan giderler. Siz de ardınızda pek bir şey bırakmadınız. Birkaç fotoğraf, boş şeker kutuları ve yıpranmış bir bez bebek. Hepsi bu.

İnsan eski bir fotoğraf karesine sıkışıp sonsuza dek orada yaşayamıyor. Eski fotoğraflarda sarıldığı gibi yeniden sarılamıyor kayıplarına. Bundan sebep, geride kalanlar bazen varlığı müphem bir sese tutunacak kadar çaresizleşebilirler.

Bazıları eski fotoğraflarda yaşayamadıklarından soluk alıp verebilen ölülere dönüşürler ve dürüst olmak gerekirse asıl ölüm bu.


Ölüler üzülebilir mi, bunu bilmiyorum ama artık yaşayamadığınız için üzülmeyin. Dünya, üzerinde yaşanmaya değecek bir yer değil. Siz artık göremeseniz de dünya ezilenlerin ezen ayaklara tapındıkları korkunç arazilere dönüştü sevgili Valadres. Neyse ki başka dünyalar mümkün. Hayal gücü çoğu insanın tek dayanağı. Bizler gerçeğin balçığından sıyrılıp hayali dünyaların kollarına sığınmaya muhtacız. 

Şimdilerde konuşmakta olan yokluğunuz da tüm bunların farkında. Geçtiğimiz günlerde her şeyin çok güzel olacağı yalanına kahkahalarla gülmüştü. Yazık ki bunda epey haklıydı. Fakat bu yalana inanır gibi yapanları da anlamak gerek. Her şeyin güzelleşeceğine inanmak insanların dünyaya katlanabilmek için kulaktan kulağa aktardıkları devasa bir kandırmacadan ibaret olsa dahi yaşamı katlanılabilir kılabilmek adına birkaç yalana ve yer yer kandırmacalara ihtiyaç duyulması çok olağan. 

Fakat yokluğunuz bu yalana inanmak istemeyenlerin cephesinde.

Ölüler yalan söyleyemezler, öyle değil mi? Dahası, buna ihtiyaç duymazlar.

Hoşça kalın sevgili Valadres.