— Bir melodinin içinde yaşayabileceğimi anlatmış mıydım daha önce?

— Benzer şeyler hatırlıyorum sanki.

— Hangi melodi diye sormayacak mısın?

— Sormasam anlatmayacaksın değil mi? Hadi hadi anlat, geveleyip durma. Şu sigarayı da biraz uzak tut, bıraktım diyorum.

— Ne anlatacağımı unuttum!

— Eski mahalledeki odamı hatırlıyorsun değil mi, içeri kapanıp saatlerce kaset dinlediğimiz zamanları?

— Ne diye taşındık ki? Merdivenlerden çıkarak eve girmeyi özledim ben.

— Asansörde tanıştığın kızı anlatırken iyiydi ama...

— Lanet olsun o asansörlere. Her şey onların yüzünden zaten. Bunca soğukluk, hissiz insanlar.

— Tamam, herkes birbirinden yeterince uzak ama asansöre nasıl bağladın şimdi?

— Etrafına baksana, her yerde yükselen binalar, içerlerinde üst üste yaşayanlar ama hiç birbirlerine dokunamayanlar. Hepsi asansörlerin yüzünden. 

— Anladım ne demek istediğini galiba

— Bak, şurada duran beton on altı katlı. Biraz önce sen, annesine parkta kalmak için yalvaran çocuğu izlerken saydım. Her kat iki daire olsa otuz iki ev. Otuz iki yaşam. Önceden bu kadar hane en az iki sokağa yayılmış olurdu. Bizler sokakta oynarken işten gelen babalar oyunumuza karışır, saçlarımızı okşar, isimlerimizi sorarlardı. Temas olurdu, anlatabiliyor muyum? 

— Hem de çok iyi anladım.

— Aman! Bir şeyi de anlama da biz anlatalım. Şimdi kimse kimseyi görmüyor diyorum. Sokaklar boyu yürüyüp komşularını görebilen insanlar, asansöre biniyorlar ve hooop kapının önü.

— Asansör karşılaşmalarını düşünüyorum da şimdi.

— Felaket o karşılaşmalarda başladı zaten. Daracık alanda bitmek bilmeyen on saniye! On yıl gibi. Sokakta karşılaşıp selamlaşmakla orada karşılaşmak aynı şey değil maalesef. Başlar hep önde, “asla sana bakmıyorum’’ demeyi dillendiren vücut refleksi. Ölüm sessizliği, nereye tutunacağını bilemeyen eller, sakince nefes almaya çabalama. Fiziken en yakın, zihnen dünyanın en uzak iki insanı. Saniyeler tik tak tik tak, İstiklal Marşı ve kapanış. Ne işkence ama.

— Artık asansörlere sığmaz oldu uzaklıklar. Biz hiç binmeyelim asansöre olur mu? Hep sokakta yürüyelim, hatta önceki duraklarda inip yolu uzatalım.

— Yani göğe doğru yükselmek yaramadı bize, insanlara... yatay şekilde yaşarken daha mutluyduk. Bu yüzden yatmayı seviyorum ben, ohh ne rahat! Biraz da sol kalçamın üstüne yatayım.

— Aman ne komik, ne komik! Düşünür düşünür gülerim artık. Sol kalça deyince totom üşüdü sanki. Şuradaki banka oturalım mı? Nostalji yapacağız diye zatürre olacağız.

— Olur olur, hadi kalk bakalım...