Sigaramı yaktım ve ellerim cebimde yürümeye koyuldum. Soğuktan buz kesmişti her yanım fakat yürümek zorundaydım. Yoksa geç kalabilirdim.
Etrafı seyrediyordum aynı zamanda.
Ne güzel arabalar var yahu! “Beni al” diye bana yalvarıyorlar sanki. En güzeline de karar veremiyorum, ha. Hepsi çekiyor beni kendine. Neyse lan, diyorum. Benim bunlar için daha çok çalışmam gerek. Her ne kadar hayal kurmak bedava olsa da bir anlık gelen “ben bunu belki de hiç elde edemeyeceğim” düşüncesi içimdeki hevesi sömürmeye yetiyor vallahi. Böyle gerçekleşmesi zor hayallere dalıp yürüyorum işte. Kulaklıkta da Endless-Thurisaz çalıyor, gel de düşüncelere dalma. İçimde de bir çığlık atma arzusu var ki anlatamam. Avazım çıktığınca bağırsam rahatlayacağım gibi: “Dünya artık gül bana!” Bir telefon sesiyle hayaller âleminden dünyaya dönüyorum. Arayan annem. Merak etti tabii kadıncağız beni. Canım anam.
-Geliyorum Valide Sultan, geliyorum. Az kaldı.
-Hepimiz buradayız, seni bekliyoruz oğlum. N’olur geç kalma bugün. Öpüyorum seni, hızlı olmaya gayret et.
Yahu bu kadar mı geç kaldım her şeye zamanında? Artık inanılmıyor bir yerlere benim de zamanında yetişebileceğim. Neyse, bunlara takacak değilim tabii. Hakları da yok değil, ha. Sahiden de geç kalmalarımla ün yapmış biriyim ailede. Yapacak bir şey yok. Alıştılar da zaten. Derken aha bir telefon daha. Delirtecek misiniz kardeşim beni? Geliyorum işte! Sinirden telefonu açacakken ekranda kalakalıyor gözlerim. İsmini görünce dilim tutuluyor, yüreğimde bir sızı beliriyor. Bunun nedenini hiç anlayamadım daha öncelerde. Şimdi de anlamaya çalışmakla zaman harcayamayacağım. Telefon da açmakla açmamak arasında karar vermekte zorlanırken kapandı, ben de buruk bir sevinç yaşadım doğrusu. Sesini duymak isterdim ne de olsa. Beni arıyorsa önemli bir şey olduğunu da tahmin edebiliyorum. Fakat ben de gururluyum canım. Öyle her gel dediğinde gelip, git dediğinde gidecek biri olamam, ya. Derken bir yeni mesaj: “Kenan bu kez gerçekten yardımına ihtiyacım var. Acil konum atıyorum, lütfen acele et.” Hayda, şimdi ne yapacaktım? Annemin yüzünü kara çıkartmamalıydım bu defa. Bir gülüşüne ömrümü feda edebileceğim kadını üzmeye nasıl izin verirdi gönlüm? Ancak diğer tarafta da kalbimin diğer yarısı, sevdiğim kadın. Ha ama bir de “beni yarı yolda bırakan kadın” vasfını da unutmamalıyım. Böyle bir kadın için ne kadar sevsem de mesajı ve aramayı görmezden geleceğim. Yaptığı hataların yanında bana ihtiyacı olduğu bugünde onun yanına gitmeyişim bir hiç olsa gerek.
Adımlarım hızlanmıştı. Çok kararsız bir şekilde, verdiğim ani karardan dönmemeye çaba sarf ediyordum. Doğrusu akrabalarımı da pek sevmezdim. Annemin hatırı için gidiyordum tamamen. Hem doğum günü işleri falan da bana biraz ters. Fakat gitmezsem belli etmese bile çok üzülecekti, biliyordum bunu. Bir yandan da aklım Yaren’deydi. Evet, bana yanlışlar yapmış olabilirdi ama şu an gerçekten de zor durumda olabilirdi. Eğer öyleyse ve başına kötü bir şey gelirse - bu seçenek içimi daha da ürpertiyordu- kendimi asla affedemeyecektim. İnceden hüzün sarmışken içimi telefonum bir kez daha çaldı: Yaren. Saymamıştım ama bu en az yedinci araması falandı herhalde. Bu kez içim el vermedi ve suskun bir tavırla açtım telefonu. Ağlamaklı bir ses:
-Kenan. Kenan n’olur gel. Neredesin?
-Sakin ol. Ne oldu? Diye sordum bütün soğukkanlılığımla. Fark etmiş olacak ki daha çok ağlamaya başladı.
-Özür dilerim, Kenan. Yemin ederim özür dilerim. Ama şu an inan sırası değil. Lütfen bunları düşünme, attığım konuma gel. Acele et.
-Gelemem, Yaren. Kusura bakma. Önemli bir işim var.
Böyle söylüyordum ama yüreğim hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Gururumla bir savaş veriyordu adeta yüreğim. Biri “git” diyordu, diğeri “yoluna devam et”.
Ben telefonu kapatana dek ağlayarak yalvardı, doğrusunu söylemek gerekirse bir hayli merak etmiştim. Neden ağlıyordu ve bunca zaman sonra neden bana ihtiyacı vardı? Gururum bir kez daha yenik düşecekti sanırım yüreğime ve bir kez daha kıracaktım kalbini annemin. Senden binlerce kez özür dilerim annem. Seni çok seviyorum ama Yaren’in durumunu bilsen sen de anlarsın ki beni. Anlarsın değil mi annem?
Rüzgâr tenime iyice sert darbeler vurmaya başlamıştı. Sanki o da beni tutmaya çalışıyordu. “Gitme” der gibiydi. Bense iflah olmaz bir delikanlı. Kim söz geçirebilirdi deli yüreğime? İlk gelen arabaya otostop çektim ve mesajdaki konuma gitmek istediğimi söyledim. Bugün Yaren’e yardım etmemi isteyen evrendeki tek şey o arabanın şoförü bey amca olabilirdi. Neyse ki çok da uzak bir yerde değildi. Bir yarım saat sürdü yolculuğumuz. Amcayla da iki çift laf etmedik, ha. Ben dilimi yutmuştum, o da konuşmaya pek meyilli değildi anlaşılan. Vardığım yer bir depo gibi bir yerdi. Allah Allah, dedim. Şaşkınlıkla deponun etrafında gezinerek Yaren’e seslenmeye başladım. Biraz ürpermiştim açıkçası. Bu kızın bu depoda ne işi olurdu ki? İçeriden bir yanıt aldım korku dolu seslenişime:
-Kenan içerideyim, gel.
Yine ağlamaklı bir ses. Hayır yani, geldim işte. Neden bırakmıyordu ağlamayı, gelip sarılabilirdi bana. Sarılınca insan daha güvende hisseder hem. En azından ben öyle yapardım. Tabii o da öyle bir kadın. İhtiyaç duyar ama sarılmayı istemez bıraktığı adama. Trajikomik olarak adlandırıyorum sadece bu olayı ben, alıştım. Cesurca bir yürüyüş imajı vermeye çalıştım kendimce. Daldım içeriye düşünmeden.
Ardımdan kapı sert ve sesli bir şekilde kapandı. İşler daha da tuhaf bir hal alıyordu gittikçe. İyice tereddüt etmeye başlamışken ani bir darbeyle yere serildim. Ellerimi ve ayaklarımı bağladı kirli, meymenetsiz, filmlerdeki gibi komik pala bıyıklı iki adam. Öyle ani gelişti ki kendimi bile savunamadım. Gözlerim yine Yaren’i aradı. Arsız gönül uslanmıyor! Adamların ellerine düşmüşüm, yine de Yaren diyorum. Görsem nasıl yardım edebileceğim sanki ona yahu. Derken karşıma getiriyorlar Yaren’i, bu defa başka çehreli bir adam. Yaren ağlamaklı sesini kesmeden özür diliyor benden. Ben tabii anlam veremiyorum olanlara. Bu kız benden hala neden özür diliyor? Ben bir açıklama beklerken telefonum giriyor araya. Muhtemelen arayan annemdir. Doğal olarak merak etti beni. Bu sefer beni affetmeyecek, hissediyorum. Hak da ediyorum, ha. Etmiyor değilim. İzin istiyorum telefona cevap verebilmek için. Gülüyorlar bu isteğime. “Komik mi ulan? Ne gülüyorsunuz? Yanıt versenize.” Diyorum ve bir tekme yiyorum belime. Bu tekme susmama yetiyor. Ve Yaren yeniden araya giriyor: “Özür dilerim.” Eh be Yaren, eh be kızım! Görmüyor musun ne durumdayız ikimiz de? Hala daha neden özür diliyorsun? İçlerinden en çirkin suratlı olan adam kafamdaki istifhamları görürcesine acıyarak belki biraz da gülerek bakıyor bana:
-Delikanlı, aslında bizim işimiz Yaren’le. Ama kendisi açıklasın durumu istersen.
Ve gözlerim Yaren’e taraf çevriliyor:
-Kenan, bak özür dilerim. Beni affet olur mu? Bana ‘Birini getirirsen seni de aileni de serbest bırakırız’ dediler. Vallahi diyorum, zorunda kaldım. Bu şerefsizler zorladı beni. Yoksa asla böyle bir şey yapmam, biliyorsun. Kenan özür dilerim.
Tam o vakit, beynimden vurulmuşa döndüm diyebilirim. Ne hissedilir, bilemedim. Ne denir, hiç bilemedim. Nefret mi kussam bu kıza ben, öfke mi? Ne yapsam az kalır. Gönül bu derlerdi, ona da konar, buna da. Benimkisi gidip de en karaktersiz olana vurulmuş ya! Çıldırmamak için zor tuttum kendimi. Hayır, hayır… Şu an burada esir oluşuma değil, tam şu an ben bu kıza verdiğim değere, ona olan güvenime küfrediyorum. Bu halime acıyorum ben tam da. Ne kadar nefret etsem de onu sevmeye devam edecek yüreğimedir kızgınlığım.
Ben tüm duyguları bir anda yaşarken az önce Yaren’i getiren adam bir kahkaha tufanı oluşturuyor. Bir Yaren’e bakıyor, bir de bana. Önce bana dönüyor:
-Delikanlı, ne yalan söyleyeyim şu an sahiden acıdım sana. Gözlerindeki siniri, yüreğindeki kanayan yarayı görür gibiyim. Sen de safmışsın be oğlum. Napalım böyle bir kızı sevmişsin.
Sonra Yaren’e döndü ve bir kez daha kahkaha patlattı:
-Sen ondan daha aptalmışsın be kızım. Hem karakterinden ödün verdin hem de sevdanı yitirdin ellerinin arasından. Ah pardon, sevdan mı dedim? Sevdalın diyecektim. Böylesine deli yürek seven biri zor bulunurdu bu devirde. Bir de bizim lafımıza güvendin. Ahahahah. Zavallım benim. Ha ama üzülme ailen arkandan yasını tutamayacak, ağlamayacak da pek. Daha doğrusu ağlayamayacaklar pek. Zira onlar da yarım saate kalmaz burada olacaklardır. Düşündüm de belki de sana iyilik mi yapıyoruz yahu? Diğer tarafa aileni de sevdalını da yolluyoruz. Aman neyse, ağabeyime bu dünyadaki acın yetecektir.
Yaren bu sözlerin üstüne daha da çok ağlamaya başlamıştı, hatta oturduğu yerde daha da yığılmıştı. Onu bu halde görünce içimde bir şeyler cız ediyordu yine de. Aptal kafam benim! Bırak onu artık. Şu an daha büyük bir derdim var. Ben ölmesine öleyim de annem ne yapar arkamdan? Sevmediğim akrabalarım yas tutarlar birkaç ay, sonra geçer de ya annem? Canım anam ne yapar, nasıl tutunur hayata yeniden? Babamın vefatından sonra benim varlığıma şükürle yaşamış annem nasıl devam eder yaşamına? Tüm bunlar için önce Yaren’i suçladım, sonra iflah olmaz yüreğimi. Fakat artık çok geçti, her şey için. Evet, hayatımda son kez ve belki bir milyonuncu kez bir şeye daha geç kalmıştım. Bir şey az mı oldu ya da? Birden çok şeye son kez geç kaldım diyeyim, daha yerinde bir ifade olacaktır.
-Yere bakmayı kesin artık. Delikanlı, sen kusurumuza bakma artık. Senin katilin biz değiliz, aha bu kızdır. Lakin bu saatten sonra da seni bırakamayız malum. Neyse, neyse. Artık boş konuşmanın manası yoktur. Son duanızı edin. Tabii az daha unutuyordum. Sana gelince alçak kız, aileni de gözlerinin önünde vurmak, sana bin kat daha acı çektirmek isterdik ancak onlar biraz gecikecekler. Sizin o kadar vaktiniz yok ne yazık ki. Evet, nerede kalmıştık? Hah, son duanızı edin. Bu da iyiliğim olsun size, bu saf delikanlının hatırı için o da.
Evet, artık yolun sonuna gelmiştim. Benim için hayat yolculuğu buraya kadarmış, diye geçirdim içimden. Kader mi denir keder mi bilemeyeceğim bu duruma. Dualara oldum olası uzak kalmış bir birey olsam da annem inançlı kadındır. Onun için edeceğim bu duayı. “Annem sana daima inandı, onun hep yanında ol, onu koru Tanrı’m.” Tanrı’m deyince de bir tuhaf oldum yahu. Ama annem olsa böyle derdi sanıyorum.
Ve son kez baktım Yaren’e, eski Yaren’ime. Onun için hiçbir şey dileyemezdim şu vakit evrenden. Nasıl olsa sonumuz aynı olacaktı dakikalar sonrasında. Dilim kilit vurdu kelimelerime fakat susmadı bakışlarım. Nefret dolu, aşk dolu ve çokça aptallık dolu bakışlarım susmadı. Konuştu, konuştu. Kulaklarım son bir özür duydu, onun sesinden. Affetmeme yeter miydi bir özür? Bu evrende bana annemi yalnız bıraktıran mahlûkatı affetmem için bir özür kâfi miydi? Tekrar konuştu bakışlarım: Nefret, nefret, nefret, biraz da dibini sıyırmalık kalan aşk… Sonra bir silah sesi son verdi tümüne. Sağladı sessizliği. Ölüm sessizliğiydi bu. Film şeridi gibi geçti gözlerimin önünden hayatım, her sahnesinde bu kız ve annemin olduğu.
“Affet beni canım annem. Oğlunu akıllanmaz yüreği, sevdası öldürdü.”
sare
2020-06-15T09:26:22+03:00teşekkür ederim. :)
Bilal Kartal
2020-06-15T02:39:47+03:00Kızı ve ana karakterin öldürülme sebeplerini merak etmemle birlikte güzel bir hikayeye idi. Tebrikler :)