Dönüp dolaşıp hesap sorduğum kimdi? Kendimi kapının ardında, aynanın karşısında, bir seste bulamadığımda ben nereye dikecektim gözlerimi? Her zaman kaçtığım, geriye dönüp bakmak istediğimde yine de orada olsun istediğim neydi? Benim boşluğa meyilim niyeydi?
İçim bir dağ olup, yine kendi içime devriliyordu; taşım toprağım hep bana. İnsan nasıl olur da bunca insanın içinde anlaşılmayı bekler?
Biliyordum, herkes bir sırla gömülüyordu toprağa; bir yalanla. Benim neden adım atacak yerim yoktu?
Gördüğüm her şeye inanmaktan vazgeçtiğimde yaşım 15’ti. Bir parkın soğuk kaydırağında oturuyordum. Çocuktum, bana uzanan her el, bana dokunamaz sanıyordum. Kalbim sıcacıktı, insanlar kötüydü. Yalnızca sevginin zamanı aşıp her şeyi iyileştirebileceğini düşünüyordum. Böyle büyüdüm, yaralarımı saran her zaman sıcak eller, sıcak bir kalp, tatlı bir sözdü. İnandığım gerçek buydu.
Ama inandığım sevgi bir ölüyü diriltemezmiş.
Öğrendiğim birçok şey vardı; ismimi söyler gibi yalan söylemeyi öğrendim, suratımı ifadesiz tutmayı öğrendim, bu yüzden herkes iyi bir içici olduğumu düşünüyordu, sadece hiçbir şey ölüm kadar acı değildi, bunu bilmiyorlardı.
Aklım saklanıp bana her gece zihnimin arta kalan yangınından bir acı getiriyordu. Bu, sapı kordan yapılmış, döndükçe yanan bir rüzgar gülüne benziyordu. Üflemek yararsızdı, tutamazdım, kaldırıp atamazdım. Öylece izleyerek, sönmesini bekliyordum. Her gece kızgın küllerin kokusuyla uykuya dalıyor, aynı acı kokuyla uyanıyordum. Rüyalarımda gördüğüm yangınlardan daha azı değildi.
Bir sabah aklın uykularını uyumaktan usandım. Çarpık kalbimin adımları beni bir uçuruma götürdü.
Bir yolun sonu uçuruma çıktığında orada seni bulacağımı sanırdım. Çünkü bilirsin, bütün sonları sen yazar, beni orada sen beklersin diye düşünürdüm.
Zaman, akıp gitse bile, birkaç anının içinde yaşamam için bir bebek dünyaya gelene kadar müsaade ediyordu bana. Orada yaşamak, hissetmek istediğim ne varsa izin veriyordu. Sonra bir sabah, her şeyden habersiz bir bebeğin çığlıklarıyla uyanıyordum ve içimde ne varsa kocaman kanatları olan bir kelebeğe dönüşüp uçmaya başlıyordu.
O kelebek sendin; iyi ki uçtun.