Bir boşluk hissediyorum. Kapkaranlık bir suyun altında güneşin ulaşamadığı o derinlikte bir el arıyorum. Senelerdir tutmaya çalıştığım ellerin sahteliğinde gerçekle olan ilişkimi kaybetmiş gibi...

Bekliyorum. İçimde ağaçların hışırtısını, rüzgarın savurduğu anılarımı peçetelerle birikmiş bir çöp kovası misali küçüklüğümle oturmuş izliyoruz sanki. İçimdeki çocuğu duyamıyorum. Her an herkese gülümsemenin altındaki masumluğumu yitirmek istemiyorum. Susuyorum. Kulağıma söylenenleri duymazdan geliyorum. Farkındalıklarımı saklıyorum.

Korkudan değil anlaşılmamaktan, karşımdakinin beni bastırış şeklinden kaçıyorum. Bir kodese mahkum edilmiş doğarken cezamı da sırtımda taşımış gibi donakalıyorum. Şaşırıyorum. Gözlerime baktığında gördüklerini görmezden gelişine acıyorum. İyi bir insan olmak için kendimi hiçe saydığımı, kalbimi görmeyip beni aşağılayışını unutamıyorum. Uyuyorum. Düşüncelerimde kendimi sevmemeye söz vermiş gibi yarınıma bakmayı kaldıramıyorum. Özlüyorum. Çocukken pencerenin yanında kafese kapatılmış bir kuş gibi iç çekip kaçmak istediğimi, gökyüzünde hayaller kurduğumu, büyüdüğümde özgürlüğümü elime alma planlarımı...

Şimdi sadece duruyorum. Göz göre göre alevlerin içinden kurtarılamamış biri gibi iyileşmeyi, eski halime dönmeyi diliyorum. 

Dinliyorum. Kendimi ve kendime verdiğim sözleri hatırlıyorum. Göz pınarlarımın dolduğunu, taşmak için bir dokunuş beklediğini biliyorum. Ve sadece geri dönmeyi, dönüp de ayaklarımın yere sağlam bastığını, başımın dik olduğunu, yolumun daha çok uzun olduğunu duymak istiyorum.