Çocukken çok büyük hayallerim vardı. Dünyayı değiştirebileceğime, onu daha iyi bir yer haline getirebileceğime inanırdım. Ama büyüdükçe aslında dünyanın beni değiştirdiğine emin oldum. Bırak dünyayı daha iyi bir yer haline getirmeyi kendim bile iyi bir insan olmakta zorlanır hale geldim. Çocukken renklerim vardı benim mesela; gökyüzüm masmavi ,hayallerim toz pembeydi. Doğanın yeşili daha canlıydı, güneş daha parlaktı. Zamanla dünyam renklerini kaybetti. Her yer kirli griye büründü, gökyüzüm karardı , doğamdaki çiçeklerim soldu. Nedenini hiçbir zaman anlayamadım. Neden dünya eskisi kadar nazik, neşeli ve arkadaş canlısı değildi artık? Neden canım yandığında sokak ortasında çöküp hıçkıra hıçkıra ağlayamıyordum? Artık çocuk olmadığım için miydi ? Bir kerecik olsun çöküp ağlasaydım bu garip mi olurdu? Neden insanlara gülümsediğimde, "Kolay gelsin!" dediğimde , iyi günler dilediğimde artık bana gülümsemiyorlardı? Küçük sevimli bir çocuk olmadığım için miydi?

İçimdeki o küçük çocuk hep bunları sorguladı. Başlarda anlam veremedi insanların kabalaşmasına, dünyanın gerçekte bu kadar kötü bir yer olmasına, hiç kimsenin artık gülümsememesine. Halbuki kendi yaşıtlarıyla oynarken onların dünyasında herkes mutluydu. Anne ve babasını hep gülümserken görürdü. Onları örnek alarak büyümeyi çok isterdi. Büyüyünce artık daha özgür olacağına, daha fazla insanla tanışacağına ve hayallerini gerçekleştirebileceğine inanırdı bu yüzden bu gördüklerine asla anlam veremedi. Büyümek böyle bir şey miydi gerçekten? Onca zamandır deliler gibi istediği şey bu muydu? İnanmak istemedi büyümenin acı verici bir şey olduğuna. Kendi mutlu dünyasına geri dönmek istedi ama aynı mutsuz insanlar buna izin vermediler. Büyüdüğünü söylediler ona, artık sorumluluk alması gerektiğini, herkesin içinde ağlayamayacağını, istediği gibi davranamayacağını söylediler. Okumak zorundaymış, bir diploma sahibi olmalıymış, sanatla uğraşmakta neymiş? Matematik, fizik , kimya ,

biyoloji, tarih, edebiyat hepsinde iyi olmalıymış. İyi üniversite, iyi bir lise derken iyi bir meslek sahibi olmalıymış. Artık yaşı gelmiş iyi bir eş bulup evlenmeliymiş sonra da çocuk sahibi olmalıymış. Robot gibi her gün aynı saatte kalkıp işine, okuluna gitmeliymiş. Ona her denileni yapmalıymış. Kazandığı para kirasıydı, faturasıydı, evin ihtiyaçlarıydı derken bitmeli ömür boyu çalışıp kendine bir ev bile alamamalıymış. Kendine ayıracak vakti yokmuş ailesine, arkadaşlarına ,işine, akrabalarına, çocuklarına yetişmeliymiş. Ve bir kere yaşayabildiği bu hayatta sadece hayatta kaldığı için şükretmeliymiş. Kimse dönüp bir kere neyi sevdiğini, neyi istediğini sormamıştı. Sadece bunları söylediler ona. Resim çizmek istediğinde fırçalarını alıp kalem tutuşturdular küçük ellerine. Aynı kalemi hikayelerini yazmak için kullandığında elinden alıp kırdılar. Artık masallara inanmaması gerektiğini söylediler ve bir kitap sıkıştırdılar eline. Onu okumaya başlayıp hayaller kurduğunda, kitabının sayfalarını yırttılar. Hayallerini öldürdüler bir bir, kendi gözlerinde parlak yaşlarla izledi küçük çocuk bunların hepsini. Onlara yapmamaları için yalvardı, kendini anlatmaya çalıştı ama onu dinlemediler. Ve o da her şeyini kaybettikten sonra susmaya karar verdi. İçimdeki çocuk yavaş yavaş kayboldu ve tüm masumiyetini, küçük hayallerini , umutlarını , renklerini beraberinde götürdü. Geriye ise o mutsuz insanların dönüşeceğimi söylediği kişi yani ben kaldım. Renklerimi buyüzden kaybettim. Buyüzden bıraktım mutlu sonlara inanmayı ve hayallerimin peşinden koşmayı. Bütün çabam o çocuğu geri kazanabilmek içindir şimdi. Zamanında dinlediğim herkesi bırakıp sadece onu dinlemek içindir. Bir kerecik olsun bana sarılıp her şeyin iyi olacağını ve hayallerimize kavuşacağımızı söylemesi içindir. Ama inanıyorum ki bir gün o çocukla barışacağım, bir gün affedecek beni ve tekrardan mutlu sonlara inanmaya başlayacağız. Hayattaki renklerimize yeniden kavuşacağız.