Ayrılık hapishanesinin duvarı

Hep o sahneyi canlandırıyordu.

Cansız değil misin? Nasıl canlandırıyorsun? diyordum.

Bana aldırış etmiyordu.

Ayrılık sahnesini canlandırmaya devam ediyordu.


Bir defa canlı şahit olduğum o gidişi

Ayrılık hapishanesindeyken sürekli görüyordum.

Gözümü açıyordum, duvarda görüyordum.

Gözümü açmaya korkuyordum.

Gözümü kapatıp uyumaya çalışıyordum.

Uyurken düşümde görüyordum, gidiyordun.

Senin gidişinle düşümden düşüyorum, uyanıyordum.

Tekrar duvara maruz kalıyordum.


Ne yapacağımı bilmiyordum.

Bu duvar ve düşlerim, beni milyonlarca kez terk etti.

Bunu biliyordum.

Uyumayarak ölmeye karar verdim.

Karar verdim ama bi' sorun vardı, gözlerim açıktı.

Duvara vurdum, tekmeledim, yumruk attım.

Bu duvarı yıkamadım.

Yıkamadığım için bağırdım, çağırdım.


Ayrılık hapishanesindeki odamın demir parmaklı küçük gözü açıldı.

Ayrılık hapishanesinin gardiyanı gözüktü, benim de çaresizliğim.

Kalem uzattı bu çaresizliğime.

Duvarın karşısına geçtim.

Bir harf çiziyordum, gidişini görmüyordum.

Her kalem darbesinde baştan sona bizi görüyordum.

Ben yazdıkça hatırlıyordum.

Ben yazdıkça kelimelerim çoğalıyordu.

Ben yazdıkça duvar kapanıyordu.


Duvarı boydan boya yazılarımla kapattım.

Karşısına geçtim, o ayrılığı canlandıran duvarın.

Gidişini gösterebilir misin artık? diye sordum.

Cansızlığına bürünmüştü, yine aldırış etmedi.

İkimiz de artık sessizliğe gömülmüştük.

Sessiz sessiz duvara bakarken fark ettim.

İlk kalem darbesinden itibaren başlamış.

Seninle olan kaybolan yıllarım.