Kayboldum yine her zamanki gibi. Yönümü şaştım, bak. Pusulamı yere düşürüp her şeyi bozdum aptal gibi. Bu benim sorunum olmalı, peki ya suçum muydu bu? Kimse yok burada. Çatacağım, bağırıp çağıracağım, tıpkı onlar gibi bencilce davranacağım kimse yok. Olması gerekenler de hiç gelmediler, varlıklarını hissedemedim hiç. Onlar ben gelmeden çoktan gitmişler. Bana ve benim gibilere birkaç mektup bırakıp ayrılmışlar buradan. Okumaya başladım her birini. Okudukça da içine düştüm. Onlar da tıpkı benim gibi düşünüyorlar mı? İşte bu beni bir yandan biraz üzdü. Çünkü bu demek oluyordu ki hissettiklerimde yanılmıyormuşum, her şey gerçekmiş. Bu bayağılık hep varmış. Hepsinin ama hepsinin benim hastalıklı birer düşüncem olmasını dilerdim. Öyle olsaydı çimdik atıp kendimi uyandırırdım. Ama gerçekmiş işte.
Gitmeden önce beni beklediler mi acaba, beni de düşündüler mi? Benim gibilerin, bizim gibilerin de aynı şeyleri hissedebileceğini, büyük bir boşluğa düşeceğini düşünmüşler miydi acaba? Keşke onlarla konuşma fırsatım olsaydı ama artık hissizleştiğimin de farkındaydım. Birileri çıkıp da varlığını hissettiremeyecek bu aciz ruhuma. Ben de onların mektuplarını okuyorum. Kendimi görüyorum aslında ve bu bana iyi hissettiriyor. Keşke burada olsalar da anlatsam her şeyi. Bana birkaç çift söz söyleseler.
Kayboldum sanırım!
Mısra Ergök
2021-11-15T17:21:10+03:00Ruhumuzu kaybediyoruz. Sonra bulmak… Yorucu ve amansız geliyor… İçten bir yazı olmuş. Elinize sağlık.