Tüm umutlarınızın bir bir kaybolduğu bir gününüz olur belki. Ellerinizden kayıp giderken dur diyemediğiniz ya da avuçlayamadığınız bir çaresizlik kaplar her yanınızı. Belki bu sefer biter diye düşünürsünüz. Artık en dipteyim ve bitti, daha da düşemem. Yerinizde olsam demezdim. Çünkü her seferinde daha da düşmeyi başarırsınız. Ben başardım. Ve kendimi bir örnek kabul ediyorum. Daha da derinleri var, hep olacak, hiç bitmeyecek. Sanırım ben kimsenin görmediği ve yetişemeyeceği bir yerdeyim. Bunun başka bir açıklamasını bulamıyorum çünkü artık. O kadar derinlerdeyim ki bir kurtuluş yolu göremiyorum karanlıktan. O kadar kayıp ve suskunum ki artık ruhumun bile beni terk ettiğini düşünüyorum. Bu yankıların beni öldürmesine ses çıkaramıyorum. Günlerim akıp giderken ben hiçbir yere gitmiyorum. Zaman benim üstüme basıp geçiyor. Beni içine almadan ilerliyor sanki. Sahi beni unutmuş olabilir mi?


Artık kimsenin yüzüne bakmak istemiyorum. Belki gerçekten silinip giderim dünya üzerinden. Keşke mümkünü olsaydı. Keşke kimsenin hayatına dahil olamadığım şu dünyadan sessiz sedasız gidebilseydim. Ya da kabul edebilseydim yaşamayı. Her insan gibi ben de hayatın bütün o acelesinde kendimi kaybedebilseydim. Sanırım hepimiz kayıp olarak yaşıyoruz. Birileri zamanın içinde kaybolmuş, birileri de içindeki denizde. Bazen gerçekten istiyorum bu denizden kurtulmak. Fırtınaları hiç bitmeyen bu deniz içinde her gün daha da derinlerini keşfediyorum. Keşfettiğim her şey ise beni biraz daha derinlere çekiyor. Sonsuz bir döngüye kapılmış gibiyim. Yüzmeyi öğrenemiyorum. Birileri de beni bulup elimden tutmuyor. Çekip çıkarmıyor beni bu girdaptan. Kimsenin bana ihtiyacı yok mu gerçekten? Eğer öyleyse neden dünya beni bırakmıyor? Neden ben her güne kurtulma umuduyla uyanıyorum? Varlığım bu kadar fark edilmezken yokluğum neden bu kadar uzak bana?