Hiç gelmeyecek bir an için geçirilen zamanın sancısını sesinde, parmak uçlarında ve yüzünde hissediyordu. Baktığı her yerden göz merceğine ulaşan ışık huzmeleri, içinde derin bir sızı bırakıyor, renkleri görebilmek için duyduğu o bitmek bilmez arzu her şeyi daha da karanlık kılıyordu. Bari soyut bir şeylere tutunabilseydi.


Her bir el değdiğinde, her bir adımında, konuşmamaktan çatallaşmış sesiyle çıkardığı belli belirsiz her kelimede ve aynaya her baktığında, eliyle tutabilmek istedi; sevgiyi ve aitliği. Görmek ve ona dokunmak. Ete kemiğe bürünsün ve ölene dek yanı başında otursun. İşte tam da şurada!

Hissettiği bu acıya ancak böyle dayanabilirdi.


Günlerce, haftalarca, geçen her gün azan ağrılarının dinmesini umdu. İyileşmeyeceğinin, hatta daha da kötüye gideceğinin, içten içe, içini kemirircesine farkındaydı. Sesli söylemeye cesareti yoktu. Eğer bunu sesli söylerse, asıl o zaman gerçek olacağı yanılgısı içerisindeydi ve saklandı.

Günlerce ve haftalarca.


12.2024

Fotoğraf: 09.2024