Sıkışıp kalmışlığımızı düşünüyorum bazen. Bu his kalbimi kırıyor, ruhumu paramparça ediyor sanki. Bir adım dahi atamamak, o gücü aradığım hiçbir yerde bulamamak canımı yakıyor. İçimde bir yerler, bir şeyler dağlanıyor. Usul usul sızlayan bir şeyler.


Yapamıyorum bazen. Çevremde olan bitene tahammülüm kalmıyor, öfke doluyor tüm bedenim. Bazı şeyleri kontrol etmeye çalışmaktan yoruluyorum. Sürekli koşmaktan, koşsam da yetişemediklerimden, koşarken düşmekten, düştüğümde kalkamamaktan bıkıyorum. Kalkmak zorunda olduğumdan emin değilken.

Her şey olduğu gibi kalsın istiyorum böyle anlarda. Her şey sussun. Dursun bir anlığına zaman. Yeryüzündeki hiçbir saat dilimi ile ölçülemeyecek “bir an”, sözünü ettiğim. Geceden, gündüzden, akşamdan, sabahtan bağımsız; yirmi dört saatten uzak; günü, haftası olmayan “bir an”. Unutsak, görmesek, duymasak, konuşmasak o an.


Bazen, bazı hislerin yokluğu acıtıyor yüreğimi. Kalbimin tekdüze çarpışı zoruma gidiyor. Gidememenin, kalamamanın, dönememenin, ilerleyememenin acısı birer bıçak gibi saplanıyor uzuvlarıma. Kuvvetsiz bırakıyor beni. Olduğu gibi kabulleniyorum, biriktiriyorum her şeyi.

Her zaman yaptığım gibi işte. Kötü anıları yok sayıp kendime kattığım gibi, gidişlere sessiz kalıp ardından hüzünle baktığım gibi.

Yine de özlüyorum bazen. Neyi özlediğimi bilemeden, dilime asla getirmediğim bu duyguyu iliklerime kadar duyumsuyorum. Dile getiremem çünkü korkuyorum, daha önce yüzüme kapanan kapıları bir kez daha görmekten. Korkuyorum, güçsüz görünmekten.


Hep korktum! Yitip gitmekten, silinircesine yok olmaktan, kaybetmekten. Gözyaşlarımdan korktum. Öfkeden, koyu bir pişmanlık içinde kaybolmaktan, “keşke” diyerek iç geçirmekten. Boşluklardan, ışıksız kalmaktan ve umutsuzluktan korktuğum kadar umutlar da bir o kadar ürkütücü göründü hep gözüme. Bu yüzden durup seyrettim çoğu şeyi. Uzak durdum, neleri kaçırdığımı anlayamadan. Yeri geldi, kendime, benliğime yabancılaştım. Olmadı, yapamadım işte.

Bazen olmuyor çünkü. Elini uzatsan tutacağın şeylerle arana mesafeler koyuyorsun.

Söylemen gerektiği zamanlarda kilitleniyor dilin. Ya da içinden gelmiyor bir şey yapmak, bir şeyler için çabalamak.


Ve Cahit Zarifoğlu'nun “Kendimden yorulduğum günlerdeyim” dediği yerde buluyorsun kendini, aynadaki aksinden kaçarak...