ne kadar oldu o bankta oturmayalı,
uzaktan bana doğru yürüdüğünü görmeyeli,
seni bir çeyrek asıra yetecek kadar sevmeyeli?
zaman kavramımı yitiriyorum,
senden kendimi çekmek imkansız artık.
yanacağını bile bile insan ateşe niye yürür
biliyor musun?
ben biliyorum;
ateş böcekleri, pervaneye inadına neden yaklaşırsa ondan.
aşk böyle zalim olmamalı,
insanı geniş bir caddede çırılçıplak bırakmamalı,
aşk insandan ellerini almamalı.
ama olması gereken her neyse biz hep tam tersini yaşarız değil mi?
seni bir odada soymak,
seni bir köşede öpmek,
seni o bankta beklemek
dünyanın ikiye bölünmesinden bile daha olağanüstü geliyor.
ne acı.
sana diyeceklerimin hep böyle hüzün dolu olması artık beni ırgalamıyor.
ben de isterdim sana çiçekli bahçelerden,
gün batımından,
yeni keşfedilen bir şarkıdan,
ben de isterdim, okuduğum kitaplardan sana bahsetmeyi
ama bizim aşkımız artık güzel şeylerden büyük.
bu bağlılık -yani yalnız benim sana duyduğum bağlılık-
unutulması gereken, hatırlandıkça acı veren
dahası insanın derisine kazınan bir hâl aldı.
bu öldüren hisler, güzel olanları hep yener bilirsin.
seni sevmek beni öldürüyor biliyorum,
sırf senin yüzünden diye bunu bile bağrıma basıyorum.
ne acı.