Bir Varmış

Bir Yokmuş

Hep varmış

Sadece kaybolmuş


Hayat mucizelerle doludur. Bazen siz bunun farkında olmayabilirsiniz. "Su" için de öyleydi. Bazı durumlar gerçekten de kendiliğinden oluşabilir miydi?

Su gözlerini açtığında; ilk annesinin yüzünü sonra işten hep geç gelen babasının yüzünü görmüştü. Biliyordu! Onun dünyası üç kişilik kocaman bir aileden ibaretti. Evleri nerede olursa olsun, orası kaleleriydi. Su büyümek için acele ederken ve seneler ağır geçerken mutsuz günleri çağırıyordu.

Bilirsiniz işte, yetişkinlere sorsanız en özlemini çektiğiniz şey neydi diye, çoğunluğu çocukluğunu söylerdi. 

 *Ah! Masumiyetin en saf ve pür hali...*

Su'nun çocukluğu da güzeldi bir çoğuna göre. Bunu inkar edemezdi. Onun derdi hep başkaydı.

Su, hayatın bizlerden aldıklarını, verdiklerini ve bize sunduklarının derin düşüncesi içindeydi. Tüm bu karmaşıklığın, koşturmanın içinde amaç neydi diye sormadan geçemiyordu. Akılı ermeye başlayınca ufaktan ufaktan dünya işlerine, asıl o zaman başlamıştı geri dönmesi mümkün olmayan zorlu yolculuk.

Bu hayatta en değerli varlığı ailesiydi. Bir trafik kazası sonucu araçtan sadece Su sağ çıkabilmişti. En değerli varlıkları artık yoktu. Şimdi tek başına her şeye yeniden başlamak için doğmuştu.

Gün ışığı beklerken, karanlık gelmişti. Karanlık beraberinde kötülüğü, aldanmayı, mutsuzluğu ve yalnızlığı getirmişti. Şimdi tüm bu olanlarla tek başına mücadele edecekti. Savaşa hazırlanıyormuş gibi sıvamıştı kollarını hayata. Varlığını bilmediği, şimdilerde ortaya çıkan kalp ağrısı sorun çıkarıyordu suya.

Bugün diğer günlerden hiçte farklı değildi. Evine giden yolu adımlıyordu. Karardı her yer, ruhu süzüldü sanki bedenden.Yolun ortasında bir anda yere yığıldı. Etrafında insanlar, sesler, uğultu ve sonra sessizlik.

Hissiz gözüküyor sanki ölmüş gibiydi. Gözlerini aralamaya çalışıyor ama onu kör etmek istercesine yanan beyaz hastane ışıkları beyin kıvrımlarına kadar işliyordu. Makineden gelen ritmik ses, üzerinde kablolar... Hatırlamıyordu.

Hemşiresi geldi. Yüzündeki ifade sinir bozukluğu gibi duruyordu. Koşarak geri çıktı. Hemşireler, doktorlar doluştular odaya, koşturuyorlardı. Ne olduğunu anlamaya çalışırken, o genç doktor girdi kapıdan.

Dr- Uyardı! Elini kaldırarak kıpırdamayınız diye.

Su- Ne oldu? Neden buradayım? Diye homurdanmaya başlamıştı ki...

O genç doktor, biraz dinlen anlatmak için vaktimiz olacak nasılsa söylenip kapattı konuyu. Bundan sonra başka laflar da etmiş miydi bilemiyordu. Son duyduğu "vaktimiz olacak" sözleriydi. Gözleri daha fazla dayanamayıp, uykuya daldı.

Susuzluğa uyandı. Gözleri ile başucunda su aradı, şişenin dibinde kalmış suya bakarak. Hafif bir kapı tıklatma sesinden sonra, o genç doktor araladı kapıyı. Bardağa su doldurup, uzattı. Aptal gibiydi. Boşluğa dalıp gitmişti, doktor bu sessizliği bozarak kendini tanıttı. Ben! (gülümseyerek) Dr. Tari; Bir yılı aşkın süredir tedavinizi yakından takip ediyorum. Buraya bilinciniz kapalı bir halde geldiniz. Müdahaleler sonucu sizi hayata döndürdük fakat sonra geçirdiğiniz bir atak sonucu bir süre uyutmak zorunda kaldık. Hastalığına ne sebep oldu bunu anlamamız da uzun sürdü. Yapılan tetkikler sonucunda kalbinizin tam göğüs kafesinin ortasında olması ve bunun doğru çalışmaması bir sorun, büyük bir sorun. Bu daha önce olmamış bir şey beni anlayabiliyor musunuz? Bir şey demesini beklercesine dikti gözlerini Su'nun gözlerine. 

Su, bir kez daha dalıp gitmişti boşluğa. Buralardan çok uzaklarda gezdiği diyarlar düşmüştü aklına. Zihni bulanmıştı. Dr. Tari anlatmaya devam ediyordu. Su daldığı yerden yeni çıkmıştı. Kendine geldiğinde yapılan tedavileri, bundan sonraki süreç nasıl ilerleyecekti. Dr. Tari bu arada bir senedir buradasın, seni kimse sormadı sorusunu yöneltince kendisine şimşekler çaktı zihninde. Onlarca anı aynı anda hücüm ettiler. Yağmurlar yağdı, karanlık çöktü. Su geveledi kelimeleri ağzında. Ne diyeceğini bilmiyordu açıkcası. Sonunda:

Su- Şey ben... (geveledi) Evet! bir süre önce ailemi kaybettim. Büyüdü kelimeler, yutkundu. Yüzünde tuhaf bir ifadeye büründü.

Su- Bir süredir de ben kaybolmuşum anlaşılan. Allak bullak olmak diye bir deyim yaşıyordu. İrkildi.

Su- Peki, hastaneden ne zaman çıkabilirim? Sessizlik oldu. Cevap verecek miydi? Korku kapladı içini, ters giden birşeyler vardı.

Dr. Tari- Şey... Zaman kazanmaya çalıştı. Kaygılı başladı sözlerine.                             

Dr. Tari- Her şey yolunda gider, bir rutin yakalayabilirsek bir ay sonra, belki daha erken çıkabilirsin.

İyice yaklaştı yanına.

Bak! Buradan iyi bir şey gelmeyecekti. Ameliyatın çok zordu. Hatta bu dünyada bir ilk. Uyum süreci için bir süre bizimlesin... Diye bitirecekti belki sözlerini ama Su araya girdi.

Su- Nasıl yani? Ne demek uyum süreci derken neyi kastediyorsunuz Dr.Tari?

Dr. Tari- Kalbin! O inanılmaz şekilde doğru yerde değildi. Doğru şekilde çalışmıyordu. Bir yakınına ulaşmaya çalıştık fakat ameliyat kararını onaylatmak için kimseyi bulamadık. Heyet ile görüşüp, nakil için onay aldık. Çünkü şey! Sen çok uzun zaman uyutuldun. Aramızda yoktun belki. Hayatta olman düşük bir olasılıktı. Elimizden gelebilecek her şeyi denedik. Son olarak yapay bir kalp nakli yaptık.

Su duydukları karşısında kaskatı kesilmişti adeta donmuştu. Ne diyeceğini bilemiyordu, donmuştu. Sesler odanın içinden iniltilerle dolu koridora doğru boğuklaştı. Renkler soldu.

Dr. Tari- İyi misiniz? 

Su artık hiç bir şey hissetmeyecek miydi? Kalbi yapay bir plastik miydi? Sevemeyecek miydi? Ölmeyecek miydi? Kafasında milyonlarca saçma düşünce akın etmişti. Kendine gelmese dahi odaya dönmüştü.

Su- Biraz yalnız kalabilir miyim? Kem küm ederek gözlerini dikti Dr. Tari'ye.

Dr. Tari kafasıyla onayladıktan sonra çıktı odadan.

Dr. Tari kapının önünde asistanına, yakından gözlemleyin diyerek soğuk koridorda uzaklaştı...

Geçmiyordu zaman.

Gündüzler gece, geceler hep gece. Düşünmek için vakti olmuştu oysa. Kendi kendine konuşuyordu artık. Yani diğer zamanlara göre daha özgürce yapıyordu. Bunu farketti kendinde. Su artık kendisi miydi? Gerçekten!

Hissizleşti... Bakışları yine ifadesiz ve donuk şekilde pencereden dışarı bakıyordu. Ne yapacaktı? Sağlıklı bile düşünemiyordu. Yaşamasının gerçekten bir anlamı var mıydı? Aslında yoksun ki diye geçirdi içinden. Vazgeçmek için nedenleri vardı. Mücadele etmeyecek, hiçbir şey için koşturmayacaktı. Her ay, her gün, her saat ve her dakika hatta her saniye aynı şekilde geçmişti.

Dr. Tari kapıyı tıklattı. Kapı aralandı, elindeki kâğıtları salladı. Bir galibiyet kazanma edasıyla müjde kurtuluyorsun artık dedi.

Eşyalarını bir poşet içinde getirip, bıraktılar kucağına.

Hissizlik

Kimlik

Cüzdan

Telefon

Anahtar

Su, telefonunu aradı. Birileri olmalıydı arayabileceği. Buldu, kurcaladı hemen. En son kiminle konuştuğuna baktı. Zan! Hazırlandı çıkmak için hastaneden. Ne yapacağını bilmiyordu. O kadar emin değildi hiçbir şeyden artık. Dışarı çıktığında sanki İstanbul'un havası çok da iyiymiş gibi doldurdu ciğerlerini İstanbul havasıyla. Başka hayata başlamıştı. Bilmediği bir hayata. Güzel bir hissi doldu içine, plastik olsa da, ruhu duruyordu. Her seferinde yeni baştan olması korkutuyordu. Yine de asla da pes etmiyordu. Çokça soru vardı kafasının içinde, cevapsız kalan.

Eli telefona gitti. 

Zan!!! 

Çalıyor, mırıldandı.

Kimseye ulaşamayacağını mı düşünmüştü. Zan telefonun başında ekrana gözlerini dikmiş ve donmuştu.

Açıldı!    

Sessizlik oldu.

Zan- Su! Tanrım! Su! Sen misin? Su! Ses ver! 

Su duraksadı! "benim" dedi fısıltıyla.

Zan- Neredesin? Almaya geleyim seni.

Zan'ın yüzünü anımsamaya çalışıyor olsada, gelmiyordu yüzü gözlerinin önüne. Her şey silinmiş gibiydi.Geçici miydi? Kalıcı mıydı? Bunu sadece zaman biliyordu. Zan'ı beklerken diğer konuşmalarına ilişti gözü. Birkaç okunmamış ileti. Kapattı hemen ekranı. Kendi kendine söylenip, kızıyordu.


Siyah bir Porsche yaklaştı.Tam ayaklarının dibinde durdu. Araçtan inen Zan, Su' nun üzerine kollarını açarak koştu. Yüzüne yerleştirdiği gülümsemesi, iri koyu yeşil zeytin gözleri, gür siyah uzun ve dalgalı saçları, bildik bir gülümsemesi vardı.

Su- Gözleri dolu dolu, kocaman sarıldı. Kocaman sarıldı, gözleri dolu dolu.

Zan- Hey!

Ona nasıl söyleyecekti? Kafasında büyüyordu kelimeler.

Su- Hey! Ben bir süredir yoktum. Gözümü açıyorum, bir hastane odasında uyanıyorum. Üzerine hiçbir şey hatırlamıyorum. Döküldü kelimeler sonra ev yankılandı kafasının içinde.

Su- Evim nerede? Beni evime götürür müsün? 

Zan- Tabii ki. Hüzünlü bir şekilde, bir kez daha sarılarak. Arabaya binmesi için yardım ederken Zan, yine öyle gülümsedi. Sesizlerdi.

Zan müzik açmak için uzandığında, elini kaldırıp açma lütfen diye engelledi. İstemiyordu, bitkinliği yüzünden okunuyordu. Kadıköy tabelası ilişiyor boşluğa dalmış gözlerine. Moda'ya doğru çıkıyorlar. Bir bina önünde duruyorlar, ikinci katı göstererek parmağıyla burası diye işaret etti. Bir anahtarı ona vermişti. Önden geçip kapıyı açtı. Ev yabancı, ağırlaşmıştı. Kendini yatağa atmak istiyordu.

Zan- Su'nun  tutup kollarından koltuğa sürükledi. Anlat, neyin var? Neredeydin? Daha oturmadan sıralamıştı soruları. Kafasının içindeki onca soruya soru eklemişti Zan. Belki bazılarından ikişer tane olmuştu. Konuşmaya isteksiz, yorgundu.

Su- Nereden başlayacağımı bilmiyorum. Karışık,hatırlamıyorum!

Sessizlik oldu.Sessizlik sağır etti. Su yüzünü ellerinin arasına almış, çaresizliğini gösteriyordu.

Zan- Nasıl? Nasıl yani hiç bir şey hatırlamıyor musun? diye teyit aldı. Kulaklarına inanmayarak.

Su-Gözümü araladığımda; Bir hastane odasında, başımda bir hemşire... Bir hastane odasında, başımda bir hemşire... Bir hastane odasında, başımda bir hemşire... Başa sardı aklında kalanları... Ne varsa anlattı hatırladığı...

Çok yorgunum, sonra devam edelim mi? Biraz uyumalıyım, iyi gelir sanırım diyerek süzüldü yatak odasına. Kendini yabancı yatağın kucağına attı. Biraz zorlama ile daldı uykuya.

Her gece gördüğü rüyanın içindeydi yine zihnini karıştırıyor, bulandırıyor. Hayatını daha da karışık bir hale sokuyordu. Bir zaman sonra anlam aramaya çalışsa da bulamıyordu. Bir sürü soru işareti asılı duruyordu gözünü dikttiği tavanda.

Neden? Hiçbir cevap yoktu.

Yağmurun sesi ile uykuya her daldığında anlamsız umutla yeni bir güne devam ediyordu. Bunu kendine de itiraf ediyordu.