Yakamozun denize vurduğu berrak ışıltının Gecesindeyim

Martı çığlıkları çoktan kesilmiş

Ahşap pencereden inceden bir esinti


Uykusuzluğun şerefsizliği 

Yine üzerimde

Ensemden aşağı

Bronzlaşmış tenimi okşuyor


Solumdaki sokak feneri 

Yavrusunu seven

Anne kediyi ışığında yakalıyor 

İnce perdeler arasından izlediğim 


Elimde tuttuğum bir bardak yıllanmış şarap 

Ojemin renginde olan

Dökülen kanepemin üzerinde oturup yudumlarken 


Üzerimde

Yırtık, çeyizden kalma ipeksi 

Zifiri gece gibi siyah dantelli geceliğim 


Dalıyorum 


Deniz kıyısındaki dalgalar koya vururken 

Kara kuğunun yası geliyor aklıma

Bitmek bilmeyen sözler

Acısı dinmeyen yağmurunda 


Göçebeyim

Düzensiz yaşar oldum


Kifayetsiz, yara bere halimi seyrederken

Damla damla sineme damlıyor deniz suyu

Tuzlu, yaramı açacak şeklinden 

Sakiden damlalar 


Dağıtmakta beni firari gönlüm

Tavan arasında

Farkındayım 


Büyükbabamın 

Resminin beni izlemesi

Cebinde köstekli saatini 

Yağlı boyasında, beynimde çalıyor


İnceden, derin bir sızı bendeki

Notasız çizgilerin üzerinden çalıyor

Sanki garip bir semazen gösterisi 


Mısralara sığamaz 

Gebe kadının

Doğuramadığı bebesi gibi

Sancısını çekiyorum sanki


Doğursam da kurtulsam

Bari o zaman yalnız bırakılmam