Dün gece Cobain belgeseli izledim demiştim ya, 27 yaşında intihar etti. İntihar etmeden bir yıl kadar önce keşfetmiştim onu, o zamanlarda internet falan yoktu, radyolar yeni yeni yayın yapmaya başlamıştı. Evimizde müzik seti vardı, kasetlerimiz vardı. ve radyoda dinlediğimiz şarkıları kasetlere kayıt ederdik bir nevi korsan kayıt yapardık. -Sanata saygı nerede diyerek hemen yargılamayın beni. Lisedeyim daha param yok. Zaten ne zaman bir şarkı kayıt etsem kasede mutlaka radyonun reklamı girer şarkıyı piç ederdi.- İlk onun şarkılarını kaydetmeye başlamıştım. O yıllarda metallica guns and roses gibi gibi gruplar İstanbul’a gelip konserler veriyordu, belki o da gelir diye bekledim, ben bu beklenti içindeyken onun ölüm haberi geldi.Tuhaftı, kimi sevsem böyle ölür müydü diye düşündüm bir süre,çocuk aklı işte... Hatta yazdığım ilk şiirlerden biri onun içindi, ama sonra kaybettim o şiiri. Neyse, öyle işte...
Sonra Küçük ;skenderi keşfettim, -Büyüğünü de severdim ama o ayrı- o da kanserden öldü, sanırım o da bir nevi intihardı
o aralıkta Amy Winhouse diye bir kadının tanıdım, o da aşırı dozdan öldü. Bunlardan önce bir gün, yeni işe girmişim, kazandığım parayla bir konser bileti aldım. Kazım Koyuncu... Karadeniz rock yapıyordu ya da ben öyle görüyordum, seviyordum onu da ve o da kanserden öldü. Ölüm haberini aldıktan sonra bindiğim belediye otobüsünde hala konserinin afişi aslıydı, arka camında. afişin asılı olduğu çerçeveyi söküp içinden çıkardım. şimdi o afiş nerede bilmiyorum.-anıları saklamak konusunda beceriksizliğim o zamanlardan da varmış...- Ben kimi sevsem ölüyor diye kimseyi sevmiyorum artık, sanki sevmediklerim ölmezmiş gibi…
bir kadınla tanıştım.yeni boşanmıştı. Elinde iki çocuk vardı, bir de ev, kocasından nafaka olarak kalan.
Aşık oldu bana, daha doğrusu yazdıklarıma. Seviştikten sonra bir sigara yakar, yanımda taşıdığım küçük defteri açar kurşun kalemle aklımdan geçenleri yazardım, okurken durup hayran hayran bakıp bana, aklını seviyorum derdi. Aklım, baştan çıkarırdı onu, yeniden sevişirdik. Sonra, ben yeniden yazardım…
Ona Cobaini tanıyor musun diye sordum. Hayır dedi. Tanımak ister misin diye sordum. Ne gerek var dedi. Haklıydı. Gerek yoktu. Onu benden başkasının tanımasına gerek yoktu çünkü. Zaten önemli biri değil diyerek kapattım konuyu.
Çok üstelemedi. Zaten fikri olmadığı konularda üstelemeyi sevmezdi. Çok konuşmayı da sevmezdi, dinlemeyi severdi beni. Ne kadar saçmalasam da, anlattıklarım nereye çıkacak diye merakla dinlerdi. Her defasında, onu şaşırttığımı, benden böyle bir sonucu çıkartmamı beklemediğini söyleyip şaşırırdı. Ben de şaşırırdım.Onca zaman sonra bana şaşırmasına.
Sonra şaşırmayı bıraktı. Bahsettiğim şarkıcıları, yazarları biliyormuş gibi yapmaya başladı. Sonra yanımdayken telefonuna mesajlar gelmeye başladı. Her gece yanına gelmemi isteyen kadın artık gelmemi istememeye… Ve ben büyüdüm sanırım o zamanlarda. İstemiyorken, istenmeyen olmayı öğrendiğim zaman gerçekten büyüdüğümü hissettim.
Tabi ki bu hissettiklerimi de yazdım. Çok sonra anladım. Yaşadıklarımı yazmıyordum aslında, yazmak için yaşıyordum…