Simone Weil der ki: "Dünyanın güzelliklerine dair kayıtsızlığın sonunda varacağımız yer, sıradan bir hayattır."
Küçüklüğümden beri farklı farklı hayallerim oldu, zamanla değiştiler, büyüdüler, yeri geldi küçüldüler ve hatta yıkıldılar ama artık fark ediyorum ki hepsinin özünde aynı şey varmış: Her şey benim için bu dünyada sona erdiğinde sıra dışı bir hayat yaşamış olma fikri ve isteği.
Belki birçoklarıyla paylaştığım bu hayalimin beni gelip bulacağına inandım içten içe. Seçmesi gereken değil de seçilecek kişi olacağıma inandım ve hayatın beni fark etmesini bekledim, bekledim. Oysa sıra dışılığın beni bulmasını beklediğim liman sığındığım konfor alanımın ta kendisi. Hafızam çok kuvvetli değildir; okuduğumu, duyduğumu sıklıkla unuturum fakat ilk okuduğumdan beri hafızamda yer etmiş bir söz var. Aslı hatırladığım kadarıyla şöyleydi: "A ship in a harbour is safe but that is not what ships are build for." Limandaki bir gemi güvende olsa da geminin ait olduğu yer orası değildir. Gemi yolda olmak içindir, dalgalarla göğüs göğüse gelmek, açılmak içindir. Gemi, su alma, alabora olma riskini beraberinde taşımaktır. Gemi yola aittir. Tıpkı benim de sığındığım limanda güvende olmam ama varoluş amacımın bu olmaması gibi. Sıra dışı bir hayat limandan çıkıp denize adım atmakla başlayabilir ve yolda olmak kayıtsızlığa karşı verilebilecek en güzel direniştir.