"Bilenler bilir" dedi. "Kayseri istasyonu, Çerkes halk müziğidir."


Umut cümlesini bitirir bitirmez, Saliha elindeki deftere baktı. 


"Ne karalıyorsun?" diye sordu.


Umut mürekkebini fazla doldurduğu için akan dolma kalemine baktı. Defter ve kalemi kaldırım taşına bırakıp, parmaklarına damlayan mürekkep lekelerine aldırmadan çantasından bir mendil çıkardı. Ellerini silmeye başladı.


Saliha merakla Umut'u izliyordu. 


"Duymadın mı?" dedi. 


Umut yüzüne baktı. "Ben seni kulaklarımla duymayı bırakalı çok oldu" diye yanıtladı.


Saliha üzülmüştü. Biraz da kızdı. Başını çevirdi. Elleriyle ağzını kapattı. Gözünden bir damla yaş süzülmek üzereyken Umut elini tuttu.


"Seni kalbimle duyuyorum Saliha" dedi.


Gözlerindeki yaşı mutluluk telaşına çevirdi Saliha. 


"Peki biliyor musun? Kayseri İstasyonunun öyküsünü?" diyerek konuyu değiştirmek istedi. 


"Önce ne yazdığımı söyleyeyim mi?" dedi. Saliha'nın mutlulukla bakan gözlerine heyecan da karıştı.


Umut ellerindeki ıslak mendilin bıraktığı kolonya kokusunu hissetti. Burnuna gelen kokunun güzelliğine kapıldı. Mürekkep kokusunu sevmezdi. Kalem ve kağıtla arası iyi olmasına karşın, zehir zemberek akan kimyasal ürünlerden nefret ederdi. Söze girdi.


"Senin gülümsemeni yazdım" dedi. "Hayatımda ilk kez bir gülümsemeyi not alacak kadar değerli buldum."


Saliha utandı. Bu kez hem sevinçten hem mahcubiyet hissinden en önemlisi utanmanın verdiği duygu yükünden kaynaklanarak ağzını kapattı. Gözleri gülüyordu. 


Umut sevdiğini mutlu etmenin verdiği gururla ağzı akan dolma kalemin kapağını kapattı. Yazdığı sayfaları kopararak çantasına koydu. Defterini Saliha'ya verdi.


Saliha defteri kalbinin hizasına getirerek göğsüne bastırdı. İki eli göğüs kafesini kapatacak şekilde duruyordu. Dizlerini de içeriye doğru çekti. Umut'un yazdıklarını kalbinde saklayacağının bir işaretiydi bu.


"İstasyondayız diye mi? Kayseri İstasyonuna gitti aklın?" diye sordu.


Umut "Kalbim orada kaldı" diye yanıtladı.


"Biliyorsun Saliha, Ben Kayseri'liyim"


"Peki bunun bizim aşkımızla ilgisi ne?"


"Hangi aşk bizi biz yapan şehirlerden bağımsız yaşanır ki!"


Saliha, Umut'un edebiyatı sevdiğini, yazmaya çalıştığını bilirdi. Ama edebi kişiliğiyle ilk kez tanışıyordu. Bugün şaşkınlıklar günüydü. Onlarca kez tren istasyonunda buluştuğu sevgilisinin yeni bir yönünü keşfetmişti.

Bu kadar güzel konuşmayı nasıl başarıyor? diye düşündü.


Umut parmaklarında kalan mürekkep lekesini inceliyordu. 


"Bu hikayenin bir sonu yok mu?" dedi Saliha. "Kayseri İstasyonu öyküsüz mü kalacak?"


"Ne bekliyorsun ki" dedi Umut. "Akordeon'a basmayı başaran biri oldukça öyküsüz olarak çalınacak! Anlatılanlar halk söylencelerinin ötesine geçmeyecek!"


"Peki, söylenceler kötü müdür?"


"Söylencesine göre değişir. Seninle tren istasyonlarında buluşmamı sağlayan bir müzik yarattıysa güzeldir."


Saliha tekrar gülümsedi. 


"Anlatmayacaksan gidelim o zaman" dedi. 


Ayağa kalktı. Umut mürekkep lekesine takıldığı için ellerini birbirini sürtüyordu. Dayanamadı Saliha. Lekeli elinden tuttu. 


Yürümeye başladılar. Arkalarında bıraktıkları istasyondan akordeon sesleri geliyordu.


Bu defa Umut gülümsedi.


"Birileri sesimizi ve kalbimizi birbirine sabitleyen aşkımızı duydu!" dedi.


Birbirlerine baktılar...