Nelere kazanç gözüyle bakmalı, nelerin üzerine kaybedilmiş damgası yapıştırmalı bilmiyorum. Bildiğim tek şey yıllardır süren tüm bu savaşlarda savaşın bizzat öznesi olarak bize hiç fikrimizin sorulmadığı. Üniversite kazanmak için savaşıyoruz; genelgeçer bir iş, herkesçe ideal bir eş, uygun ev, güzel araba, biraz daha ötesi münasip duygular, cenazede ağlamalı, düğünde gülmeli. Oysa bütün tekliğimizin üzerindeki bu kara bulutu nasıl yok etmek üzerine kafa patlatmalı, hatta ve hatta dinlerken duyguları dinlenmeye de koymalı. Ama ve fakattan öteye geçemeyeceğiz hissi, korkusundan doğan bir ürpertiyle mahvediyor beni, benim kazancım bir çiçek yetiştirmek olmalı diyorum, kaybım ömrümün geri kalanını rekabetin en adisi olan "farklı şartlarla aynı sonuçlar" beklemek olmalı diyorum. Endişem başka mefhumlarda, kazancım bambaşka mefhumlarda kendilerini göstersin istiyorum. Biz insanlar uzun bir maratonda, hiç istemediğimiz, kulağımıza doğar doğmaz fısıldanan sözde kazançlar için boyuna debelenmeyelim istiyorum, bir de yaşamak işte. Nazım Hikmet'in sözüyle:
"Bir ağaç gibi tek ve hür
Ve bir orman gibi kardeşçesine"