Bu dünyadaki her şey bizden övgü talep ediyor, Versa. Her şey ve herkes aynı şeyi talep etmek için sıraya giriyor. Bu sırayı uçtan uca gezdiğimde merak ediyorum: Peki neden? Yaşadıkları acıları takdir etmemiz için mi, yoksa günün sonunda kefareti ödenen her şey gibi özgür kalabilmeleri için mi? Bu beklenti, pranga zincirlerinin bir başkaları tarafından kırılması beklentisi mi?


Hiç sanmıyorum, çünkü bunca günah boşa işlenmiş olamaz. Bütün iyiliklerin bir güzelliği olduğu gibi, işlenmiş suçların da bir cazibesi var. Söylesene, bu insanlardan geriye ne kalabilir? Senden ya da benden ne taşıyor olabilirler? Haysiyet? Şeref ya da onur mu? Birçok kelime sahibi olan bana bile, öldükten sonra bunlar herhangi bir anlam ifade etmiyor. Ölü bir adamın haysiyeti hiçbir işe yaramaz. Belki birkaç asır cümleler arasında yaşıyormuş gibi davranılır, ancak sonrasında özlerine, yani toprağa dönerler.


Suyun yansımasından izlediğimiz bu hayat bizi yalnızca talepleriyle dalgalandırıyor. İkimiz de sudan korkuyoruz ama korkulacak bir şey yok. İkimiz de bir kalıntının eseriyiz. Çoktan yıkılmış olan her şeyin gölgesiyiz. Aynı gibi görünsek de farklı nehirlerden denize açılıyoruz.


Farklılığın ne olduğunu bilmediğini sanıyorum, çünkü her şey ve herkes gibi bilinmezlik de bizden övgü talep ediyor. Övgü dolu söylemler ise tanıdığımız insanlar kadar bize yardım ediyor.


Sen söyle, Versa: Kaç insan daha iz bırakmalı hayatımızda ve kaç tanesi damgalamalı bizi? Cennet ya da cehennem yolcusu olduğumuzu hatırlatan araf kefenlerinin kefareti nedir? Biliyorum ki herkesten ve her şeyden daha fazla benden övgü talep ediyorsun ama diğer insanlara nazaran benim senden talep ettiğim herhangi bir şey yok.


Bunu senin de bildiğini biliyorum. Fakat sen de kefaretini ödemek istiyorsun, öyle değil mi? Öyleyse en başa dönelim: Bu dünyadaki her şey bizden övgü talep ediyor, Versa...