kızların Havva’ya özenmediği yıllardan

elmacık kemiğine kurt düşmüş erkekler köşe başlarında derebeyi

anneler ve muskalar nöbet yerlerinde yoklar


buğdayların uğramadığı şehirlerde kuşlar eriyor

yangın sönmüyor kelimeler su değil

ya tanrının kolu uzun değil ya da müminler çok kısa

çarpılmak tam şurada biblo


şehrin en uzak yerinden koşup gelecekti sular

öyle demişti kırk yıllık inziva

şehrin en uzak yeri distopya

panikten yaratılır kelebek ırkı bu ahraz bir keder

panikten iyi erkekler iyi kızları bulamaz 

dünyadaki taksimatı kim yapıyor


beni kalbi delik bir kelimeye refakatçi yazdılar

böyle böyle sırtından atıyor dünya

bunak yolların lunaparktan geçmediğini

ellerimizin çürük kokusu haber vermiştir


kuşlar havai fişek gösterisine bilet aldı

pelerinsiz bir cümle söyledim çünkü kanatlar yandı 

çağın şizofrenik ayarlarına küfredelim kardeşlerim!

uçurumlar ne de güzel dikilir ip gibi Leyla


bir şair Şuara suresine eğilir ve kral yuvarlanır piramidinden

topuğunda bir bebeğin gizli adresler 

yürürsem yol serinler öyle sakin yürüyüşlü

bir taş gülmesi ve bir pencere utanması 

selam verip ağaçlar geçtim hâtır-ı mûr için

bana akciğer olamayanın karaciğerini… diyemedim


Kedi burnundaki pembelik kadarım

hakkımda

kötü başlayıp ümitle bitirdi deyin