Mütemadiyen yüzümüze vuran rüzgar; meşe ağaçlarına dek ulaşmış ince uzun yapraklarının havada süzülüşüne bizi meşhut kılmıştı. Buna mukabil olarak perveste ettiğimiz sadırlardaki o hoş rayiha rüzgara da karışmış nice güzel hisleri beraberinde taşımıştı.

Bakışlarda ki o mahmurluk kalpten yüze yansımış da, sanki kalbin kılavuzu olmuş gibiydi. Gözler konuşurken dile düşen lâl olmaktı. Ve bazen dil sadece şahitlik

yapardı.

İşbu, söz konusu kalp olunca tek ses yüreklerden gelen kalp atışları olurdu. Hayatın debdebesinden bir nebze dahi olsun ayrılıp manaya dönmek iç dinginliğinin tarifi zor huzuruna varmak kolay kolay mümkün olmuyordu.

Namütenahi düşünceler, baktığımız manzarada izler bırakırken, hüznün buruk taneleri yüreğimize işlenmişti.

Ve biliyorduk ki bu sondu. Eskisi gibi olmayacak çok şey vardı.

Sadece ana yönelmek bize kalan son vazifeydi.

Belki de son kez huzuru böylesine tadarken keşke dedirten zamanlar vardı.

Keşkeydi bu, söylese de bir telafisi olmazdı. Daha fazla vakit geçirmek istesen de mazinin çıkmaz çivisine takılmıştı anılar.

Anına mahsus ne de çok keşkeler vardı. Önemli olan yanındayken kıymet bilmekti. Yanındayken sıkı sıkıya sarılmak, yüzündeki tebessümün sebebi olmaktı. Tebessüme mütebessim mutluluğun beyaz mürekkebine bulanmaktı.

Umudun o kırık uçurtmasını sevgi ipi ile tamir etmek, ayrılık rüzgarına karşı havada kuş gibi süzülmesini seyretmekti.

Kimsenin bilmesine ihtimal yoktu belki o günlere ne kadar çok dönmek istediğinin. Belki kimse görmüyordu bu sancınan kalbi . Fakat yine aynı çatı altında dursaydı yine mesut olurdu bir nebze. Kimse ilişmeseydi yanına ama yine de orada öylece dursaydı yeterdi huzur bulmasına.

Bir ayağı geçmiş merdivenine dayalı insanlar çok acı çekebilirlerdi. Hele yaşadığı acılar tazeliğini koruyorsa.

İnsan kelebeğe benzerdi birazda. Her kelebek nasıl ki farklıysa, her insanda farklıydı birbirinden. Önemli olan muhabbet

kispettiğin kanadı bulabilmekti. Bulduğunda ise anlaşılma hissi ile süruru tatmaktı. İnsan bir kitap değildi ki gittiğinde açıp okuyabilesin. İşte bu yüzden insan gitmeden bilinmeliydi kıymeti. Şimşek kadar sert medcezir kadar sakin olan her an ve zamanda keder güneşinde bir gölge misali durabilmekti.

Gölge bu, görülmese de varlığı hissedilirdi.

Bazen bir insana düşen sadece unutmaktır. Kendine yeni bir sayfa açmaktır.


Muhabbet heybesine kaç muhabbet sığdırıldığı bilinmez fakat o muhabbetlerin her daim orada kalacağı yeminsiz bir kabul

olmuştur...