Farkındalık yaşına vardıktan sonra yaşanacak zamanın, yenecek yemeğin, hissedilecek sevginin kaliteli olması uğraşı içindeyiz. Doğum, yaşam, ölüm kelimelerine yüklediğimiz anlamlar mutlu olma şansımızı etkiliyor. Gidilecek yol uzun, yolun sonu meçhul diyerek başlayan günler yaşıyoruz. Kozasının içinde yaşama kanat açmayı bekleyen kelebek gibiyiz. Kanadından yakalanmazsa bir günlük sürecek ömründe, özgürce uçacağından eminiz.

 

‘’Beden yorgunluğu iyi bir uykuya bakar.’’ dermiş atalarımız. Ruhun yorgunluğu hiçbir şeye benzemezken nasıl telafisi olur hâlen bilinmiyor. Kelebek gibiyiz; geriye dönük bakmadan, kanatlanıp uçma derdindeyiz. Enerjimizi, üretmeye harcamak için kullanmak yerine etrafımızdakilerin olumsuz tavırlarıyla tüketiyoruz. Kendimizi kırk türlü vesveseyle körükler buluyoruz. Sevincimizi bile yansıtmaktan korkar hâle gelerek yaşıyoruz. Geometrik şekil olarak adını bile koyamadığımız kim bilir ‘’kaç genin” içinde sıkışıp kalınca mutsuz oluyoruz.


Gönül evimizin içinde bekleme zamanını sona erdirip uçmaya hazırız. Yaşamın tadını çıkarmak için ihtiyaçlarımızı sorguluyoruz. “Umut, insanoğlunun bütün acılarının merhemidir.” der La Bretonne. Her şeyin yolunda gittiği tek yer ise vazgeçemediğimiz hayallerimiz.


Seviyorum kelimesinin dudaktan dökülmesini beklemeden kalbe yakın durup fısıltısını duymalı, duyurmalı. Sevdiğinizin gözlerine bakarken ruhundaki izleri görmeli. Dans etmeye hazır ruhun elinden tutup dansa kaldırmalı. Bir çocuğun yeni bir şeyi keşfettiğinde yaşadığı coşkuyu örnek almalı. Yeni bir güne uyandığımızdan itibaren her anı dolu dolu yaşamalı. İnsana, hayvana, eşyaya bağlanmadan en değerli olanın kendiniz olduğunu unutmamalı. Geçmişten yararlanıp hayatta kalmayı sağlarken ileriye gidebilmek için yeniliklere açık olmalı. Salgın hastalık olmadığı zamanlarda yaşanan güzel anları hatırlamalı. Gelecek için hayal kurmayı bırakmamalı.


Keyif veren anları yaşandı diye sevinerek umudun kapısını aralamalı. O günlerden bugüne yansıyanlar yüzümü güldüren anlardı. İlk yurt dışı gezisine çıkışım tamamen bir şansttı.


Üniversiteden mezun olurken ‘’Tekrar görüşeceğiz.’’ diyerek arkadaşlarımızla sözleşmiştik. Türkiye’nin ayrı köşelerine savrulacağımızı, evlenip çocuk büyütme telaşıyla bu sözü yirmi beş yıl sonra tutacağımızı nereden bilirdik!

Bir cumartesi günü beş yakın arkadaşın İzmir’de buluşma heyecanı, görülmeye değerdi. Saatlerce yapılan sohbet döndü, dolaştı yurt dışı gezisine geldi. Hep beraber gezelim fikri ortaya atıldığında bir tek ben ''Gelemem.'' dedim. Cevabım hayal kurmamıza engel olmadı. Düşünmesi bile bizi neşelendirmeye yetti. Bu sefer buluşmak için bir yirmi beş yıl daha beklemeyecektik.

Yazışmalar, konuşmalar derken gezi hayalimizi gerçekleştirmek için tur şirketlerinin kapısını arşınladık. Planladığımız tarihte bütün Avrupa turları dolmuştu. Sadece bayram gününe özel Baltık gezisine yer vardı. En samimi arkadaşımla birlikte diğer şehirlerde yaşayan arkadaşlarımıza telefonla bağlanıp ortak karar almaya çalıştık. En çok gelmeyi isteyen üç kişi gelemeyeceklerini söylediler. İlk uçağa binişim, ailem olmadan uzaklara ilk gidişim olmasına aldırmadım. Arkadaşımın geliyor musun? sorusuna tereddütsüz “Evet!” dediğimde zihnimde çoktan yola çıkmıştım.

Gezi günü tıka basa bavulumun içinde yok yoktu. Bir dahaki gezi için bu bana ders oldu. Azı yarar çoğu zarar her eşya beni çok yordu.

Yaz gününün kavurucu sıcağından üç saat uçak yolculuk yaptık. Kabanımızı giyince, şemsiyemizi açınca, serin havaya uyum sağlamada zorlanmadık. İlk gün ayaklarımıza kara sular inene kadar gezdik. Polonya çimlerinin üstüne uzanıp gökyüzünü seyrederek dinlenirken bulutların üstünde gibiydik. Riga’da güneşin batışını gece yarısına doğru köprünün ortasında izledik.

Baltık Denizi’nde sahil boyu yürümek, yöresel yemekleri yemek, gemiyle Finlandiya’ya gitmek rüya gibiydi. Dokuz gün süren gezide Orta Çağ filmlerinin sahnesinde oyuncu gibi hissederken ‘’Kelebek Mutluluğu’’ yaşadık.

Eve döndüğümüz zaman artık eski ben olmadığımı anlamıştım “Yolculuk, önce seni sözsüz bırakır; sonra da iyi bir hikâye anlatıcısına dönüştürür.” diyen Ibn Battuta haklıydı. Gördüklerimi, yaşadıklarımı yazma kararını o gün aldım. Yıllar öncesinden gelen yazma tutkum böylece kapıyı aralayarak yazma yolcuğuna çıktı.


Hayallerinizi yanınıza alarak yola çıkma zamanını sakın kaçırmayın.