Bir düş kuruyorum…

Zihnimin berrak, arzularımın canlı olduğu

Bir renk arıyorum,

Pembe gibi...

sevilen ama sevmiyorum çocuksu denilen.


Dört duvar arasındayım.

Kendime sorular soruyorum

Her soru bir çocuk doğuruyor ve

Her bir çocuk benim adım çıkmaz sokak diyor, susuyorum.


Bilmem kaç yaşındayım


Günlerim birbirine benzer geçiyor sanırım

Bir terslik olduğunu düşünüyorum kendimde

Bıkmadım, durulmadım, yaşımın gereğini yaşamıyorum yani


Öyle basmakalıp

Öyle sıradan


Her gün yeni doğmuş bir bebek gibi hissediyorum kendimi,

Her bilgiye açım,

Her şeyi öğrenmek istiyorum ve istemsizce başlıyorum yine her şeyi sorgulamaya.


Bilmem kaç yaşındayım

Hangi yıl, hangi ay, hangi gündeyim

Hiçbir şey bilmiyorum

Sorgulamalarımın sonu gelmek bilmiyor

Enerjim tükenmeye başlıyor

Sanırım artık yaşımın gereğine ulaştım ve sanırım bu beni öldürüyor.


Bilmem kaç yaşındayım

Saat kulağıma fısıldıyor,

“04.12 ve dinlenme vaktin geldi”

Gözümü kırparak onaylıyor ve ufak bir tebessümle gözlerimi kapatıyorum.


Beyaz bir odadayım ve duvarlar aynı eskisi gibi.

Tek bir fark var

Artık saat yok

Artık soru yığınları yok

Ama her şeye sahibim bu boş ve beyaz odada.


Kendimi ve sorularımın cevaplarını,

Her şeyi açıklığa kavuşturdum.


Size bu cevaptan bahsedebilirim

Eğer bana deli demezseniz.


Saati saat olarak değil, kalem olarak öğrenseydik

Saat formuna kalem demez miydik?


İşte bütün her şey bundan ibaret

Form ve adlandırma

İster katıl bu görüşe ister katılma

Ben her zaman beyaz ve boş odamdayım ve Uyanığım...


Artık uyanığım...