kelimeler bayım kelimeler
yarım kalan bir şiir arkanızdan ağlar
kelimeler bayım kelimeler
fedakarlık örneğin
zorla değil
seve seve yapmak
ama yaparken bazı şeylerden ödün vermek
kendi kanını içmek
ayaklarından tutup ruhunu tavana asmak
kelimelerle öldürüyorlar beni bayım
kelimeleri boynuma dolayıp asacaklar
fedakarlık zorla değilse de zordur
küçük oğlunuzun gözündeki yaşı
yere damlamadan tutmak istersiniz
tutamazsınız
çünkü siz bir melek değilsiniz
bir kelime öldürüverir adamı
güneşin batışını kaçırıyoruz
doğuşunu da
dolana ay dolana
oğlum yürüyordu rabbim tut elimden
ağzımın kenarında bir şey var bayım
gülümseme desem değil;
tuzlu biraz, akdeniz gibi
eve geç gitmek
geç yatmak
bazen de iş yerinde bir dosyayı karıştırmak
fedakarlık değil
asıl fedakarlık eşimden arakladığım zaman
saçlarımdaki kar taneleri
annemin duası
babamın telefondaki sesi
siz fedakarlık nedir bilmiyorsunuz bayım
bilseydiniz ulu orta yerde bağırmazdınız
susmaktır fedakarlık
cevap verebilecekken vermemektir;
tam da verilmesi gereken yerde,
tam da verilmesi gereken kişiye
iş uzar
tadımız kaçar
kelimeleri birbirine çatıp
ev falan yapıyorum bazı geceler
çok karanlık geceler
kaç tane yıldız vardı
hemen cevap verin:
galaksi mi büyük karanlık mı?
her şeyin başı karanlık
sonu da...
bayım size bilmediğiniz bir lisanda
bilmediğiniz kelimelerle seslenebilirim
kendinizi bir anda bilmediğiniz bir kentte
tanımadığınız bir kalabalığın içerisine
salıverilmiş bulabilirsiniz
semt pazarında kaybolmuş
bir çocuk çaresizliği gözlerinizde
o an bir yudum şarap içmek istersiniz
veremem
çünkü bu çok büyük bir fedakarlık gerektirir
ben fedakar değilim bayım
size göre
biliyorsanız söyleyin bayım
ya da şimdi bir karga kadar sessiz kalın
siyah ve çok uzun yıllar yaşayacak olan bir karga
biliyorsanız şu an söylemenin tam sırası bayım
ne zaman biter bu kavga
hayat denen şey
işte o şey her ne ise
onunla kavga edilir mi
hitler'i hitler yapan yalanlar nelerdi
bayım güneşin altında saatlerce bekleyen
bir yolcu fedakar mıdır size göre
akrep mesela yelkovanı kovalar mı, bekler mi
hangisi daha sadıktır
ağlamak bir işaret olabilir mi insanlığa dair
elimden tut diyen bir çocuk
güven duygusunu ellerimizden mi almaktadır
bir çocuk bilmez bayım bu ellerin işlediği günahları
tavernalarda çalan şarkılar
geliyor bazen kulaklarıma
sağ kulağım daha az işitiyor
sol kulağım duymaması gereken çok kelime duydu
bir sürmene bıçağı kadar keskin
kelimeler taşıyorum göğsümde
zamanı gelince batıracağım
hasımlarımın zihnine
karpuz kabuğu ne zaman denize düşer bayım
kışın hasta olmaktan çok korkar oldum
öfkem bazen kelimelerin arasında yolunu şaşırıyor
labirentin içindeki fare
peynir delisi bir maceraperest
camı açıp avaz avaz peynir
diye bağırsam gene de yüzümde
o aptal gülümseme oluşmayacak biliyorum
dayım söylemişti bana
sen de bizim gibisin.
aynı hamurdanız yavrum
sen de annen gibi içlisin
zor geçecek yıllar
karşıdan karşıya bile zor geçen birisiyim
sırat köprüsünü düşünemiyorum
burnum kanıyor kelimeler gelince akılıma bayım
siz beni sonbaharda görün
düşen yapraklar üzerine saatlerce konuşabilirim
thales miydi felsefenin babası
felsefe deyince aklıma toprak geliyor
mayamız ve son yuvamız
neyi tartışıyoruz ki bayım
fedakarlık mı demiştiniz
ben de size ege'den bahsedebilirim
alsancak'ta kordon'a bir inseniz
masmavi
lokantalar, barlar cıvıl cıvıl
insan kokuyor deniz
sanki çıldırmak yokmuş
sınavlar yokmuş
hayatın kendisi bir sınav değilmiş
simit arasında eriyen kaşar, pencüse
üzerler adamı genç ise
doluya koyunca almayan şey sevgi aslında
sevmelere doyamayınca bazen
paket yapar mısınız diyesim gelir
evde de severim
hayal etmekle başlıyor yaşam
bir hayalin parçasından başka bir şey değilsiniz bayım
her parça bütünü yansıtmıyor
giymediğiniz kibirlerinizi ayırın bu gece
fakirlere yardım eden bir tanıdığım var
sizden iyi olsun
sizden kesinlikle çok iyidir bayım
size fazla gelen kibirleri bırakır onların kapılarının önüne
onlar da almayacaktır eminim
maksat sizinkileri azaltmak
laf dönüp dolaşıp mücadeleye geliyor
hani zafere giden yolda
çekilen çile kutsardı ruhumuzu
bir ben bilirim ölüm ne kadar zor
bir de mezarcı İbrahim abi
gülpembe'yi mezara ellerimle koymuştum
gül kokmuştu yer gök
küçükken bir gül reçeli yapardı
yemelere doyamazdınız
ilk seccadem denizli dokuması bir havluydu
hiç unutmam
onu sermiştim yere ve kızmamıştı bana
yumurtalarını kırdığımda bile
herkes bir gün ağlar bayım
sıra size gelince şaşırmayın
bu işler sırayla değil acıyla
acıyla kavruluyor insan
sonra bir umuda tutunup doğruluyor insan bayım
gözlüklerinizin arkasından gördüğünüz hayat çok zor
kimisine daha da zor
kırılan bir kalp sizden gizli beddua eder
beddua etmedim
sadece sabah ezanı okunurken ölmek isterdim
o zaman huzurluyum
bir kadın tanıdım
elinde küçük bir kağıt parçası vardı bayım
katlıyordu onu
katlarken yok etti
beyaz bir tavşanı da takip edebilirdi
küçük bir delikten geçince
kocaman bir dünya düşlerdi
büyük düşlerinden düşebilirdi o kadın
çok saçma geliyor kağıttan gemiler yapmak
başlayıp bitirememek
gidememek gibi
cevabı namümkün sorular sorup
debelenmeye gerek yok
bataklıkları bilirsiniz
debelendikçe daha çok çürür hayalleriniz
şimdi ikindi vakti girmişken şahitlerin huzurunda
beni anlayamamakla sizi baş başa bırakıyorum
çünkü beni anlamıyorsunuz bayım
beni anlayamayacaksınız
insan olan ağlar bayım
insan olan anlar
2017
Emre C.
2022-08-07T13:57:32+03:00Teşekkür ederim sayın Yakup Aslantaş
Kendine Şair
2022-08-06T23:43:25+03:00Öykü tadında bir şiir olmuş. Yüreğinize sağlık