Kelimeler vardı, efendim. Kelimeler...

Bana beni, sizi sizi anlatan kelimeler vardı.

Elimizden avucumuzdan teker teker birer tespih tanesi gibi kopup kayıp giden kelimeler vardı. Ah, o biricik kelimeler!

Bazen acıtsa da, çoğu zaman içimdeki o devasa yırtığı dikmeye çalışan kelimelerin çabası ziyan edilemezdi.

Lakin edilirse, beynimin bir lisanı olduğundan şüphe ederdim. Bu şüphe derinime işler, beni mağlup ederdi.

İnsan, madem düşünebilen ve anlayabilen bir varlıktır, o halde kelimelerdir en büyük şifa veyahut en büyük silah.

Ey acizlerin yücesi insan, kelimelerini ziyan etme! Öyle kudretli ol ki, arkana dönüp baktığında toz duman bir yer değil, dingin ferah bir iz bırak.

İşte bu iz, seni sana, insanı insana anlatan. Bu kalıcı izin hakiki sırrı kelimelerindir.

O, ruhunun beyninin duasıdır. O dua hatırına dönen şu alemi cihandır. Ne bu cihanın dengesini ne de o duanın hatırını bozmayasın.

Bil ki, okuduğun ve anladığın sürece kendi varlığının şükrünü ve manasını kavrayacaksın.

Ve yine bil ki, konuştuğun, kelam ettiğin sürece diğer tüm insanların şükrünü ve manasını keşfedeceksin.

Hakikati arayınca ve kim bilir bulmakla şereflenince, elin boş dönmeyesin diye tüm kelimeler.

Bulmakla şereflendiğin hakikati öğretmekle de şereflendirecek olandır kelimeler.

Madem öyledir, sana vahyedilen o kelimelere sımsıkı sarıl.

Ve yine unutma, muhtaçsın!


Nazlıcan Güngör-