”Hayvanlar koklaşa koklaşa, insanlar konuşa konuşa anlaşırmış.“ anlaşabilmek için sadece konuşmak yeterli değildir. Düşüncelerinizi değiştirebilme yeteneği kazanmamışsanız, istediğiniz kadar uzun konuşun hiçbir konuda anlaşamazsınız. Tabii burada konuşan iki kişinin hiyerarşi zinciri (Sosyal statü, konum, emir veren, emir alan) içerisindeki durumların haricindeki anlaşmalardan bahsediyorum. Aslında örneklediğim durumlarda anlaşmak hiç mümkün değildir. Bir taraf emiri verir, diğer taraf kabul eder. Böylece sorun anlaşma olmadan çözülmüş olur. Görece eşitlik durumunda yapılan konuşmalarda ise iki insanın düşünceleri farklı olduğunda ikisinin de düşünme şeklini değiştirebilme yeteneği yoksa -ki bu bence sonradan kazanılabilen bir yetenek türüdür- zaman sınırı olmasa bile anlaşabilmelerine imkan yoktur. Zira iki kişi de kendi düşündüklerinin doğru olduğuna inanmaktadır ve bu inançlarını kendilerine göre mantıklı görünen örneklerle temellendirmektedir. Bu durumda konuşmanın, örneklemenin, detaylandırmanın hiçbir faydası yoktur. Konuşmanın uzaması kişilerin zaman kaybını ve sinir katsayılarını arttırmaktadır. Doğru olduğuna inandıkları düşüncelerine ise daha sıkı sarılmalarını sağlamaktadır. Düşünme şekline müdahale edebilen insan sayısı arttıkça anlaşabilme, kabullenme ve doğruyu güncelleme gerçekleşebilir. Toplumuzda ve dünyada bu vasıflara vakıf insan sayısı arttıkça anlaşabilme olanağımız artacaktır. İnsan insanla anlaşmadan önce kendi içine dönüp kendisiyle anlaşabilmelidir. Diğer türlü kelimelerin, konuşmaların zaman kaybından, sinir harbinden başka bir şey değildir.Kısacası susuyorsam bir bildiğimdendir!