İçi yanmış vedaların kıyısında olduğun için sızlıyor bileklerin.
Kökünü toprağa değil, göğe salmak istediğin için soğuyor her yanına sigara dumanı sinmiş duvarların.
Her şeyin en uzağına vardıkça toy sesin yankılanıyor kulaklarında.
Kendi sesine çekiliyorsun hantal dünyadan ayrıştıkça.
Gitmez dediğin gitti.
Sevmez dediğin sevmez dediğini sevdi.
Yıkmaz dediğin yıktı fotoğrafını çekmeye kıyamadığın hatıralarını.
Ağırlaştı adımların, nefesin yabancı kaldı haykırışlarına.
Alttan ala ala, sakin kala kala insan denilen söndürdü gözlerindeki aydınlık gülüşleri.
Işıktan önce karanlığı aradın dünün başucunda solarken.
Kalbin kararmadan rüyalara sığındın gün seni apansız yenmeden.
O kadar çok yenildin ki; şimdi yeniden kavga etmek istiyorsun hayatla.
Kendinle savaşmak istiyorsun. Kendini sevmek istiyorsun.
Kendini, kimsenin sevemeyeceği kadar çok sevmek istiyorsun...
Dünkü kadar yarınki senle de barışmak istiyor; kendinle savaşının içinde teninle hem savaşmak hem de uzlaşmak istiyorsun.
Aynı yerden değil, bildiğin yerden değil...
Kendinle yeniden tanışmak istiyorsun. Tanışmayı arzulayacağın bir senle ıhlamur kokulu yolda karşılaşmak istiyorsun.
Hayatın değil, kendinin seni şaşırtmasını bekliyorsun. Çok önceleri olduğu gibi...
Yapmam dediğim ne varsa yaptım dediğim zamanların ötesinde uyanmak istiyorsun.
Az uyumak, az konuşmak, çokla çoğalmak istiyorsun.
Unutmak istiyorsun seni ürküten ne varsa...
Sokulmak istiyorsun seni boğmayan ne varsa...
Korkuluklardan uzakta açmak istiyorsun artık gözlerini.
Yağmur doldursun istiyorsun gündüz düşlerini.
Düşlerini yaşatırken haksızlığa uğradın.
Dört mevsim adaleti savunacak kudretli bir el aradın.
Kötülüğe dur diyen, kötülükle omuz omuza poz kesmeyen bir kalp aradın. Sonra bir an geldi vazgeçtin aramaktan.
Öğrendin öyle bir el yok. Öğrendin, insan adalet terazini dengede tutmanın peşinde değil.
Öğrendin sevmek acı, iyilik kalpsiz olanda kıymetsizmiş.
Vefa da kirlenirmiş.
Çoğu zaman.
Bırakmak, hayır demek zormuş kalbe.
Sesini, bir zamanlar çok sevmiştim dediklerinin en uzağına koymak zormuş.
Rüzgarın uğuldamadığı sarılışlarda aşkı aramak zor. Zormuş.
Hayat zor, hayat çok zor bir oyunmuş!
Evlerde kahveden önce hayat bitmiş.
Sessiz terk edişler çürütmüş sükut sarmaşıklarını.
Hayatı başka yerden ışığa kavuşturacak yine senmişsin...
Küskünlerinle, hatalarınla, kaçtıklarınla, korktuklarına seni sen gülümsetecekmişsin. Ünlemli cümleler arayacakmışsın yeniden.
Ünlemli cümleler sırtından vuracakmış ansızın seni, yine yeniden.
Hep sevginin bittiğini sanacakmışsın zaman ellerinden kayarken.
Senin gibi yaz da bitecekmiş.
Sen gibi yazlar da yüzünü sana açacakmış.
Her şey gibi güneş de topraktan çekilecek... Yaşlanacakmışsın toprağa her çiy tanesi düştüğünde.
Bir tek köpekler yaşlanmaz, bir tek mevsimler yaş almazmış. Ama sen yaşlanacakmışsın. Her fotoğrafın bir önceki gülümsemede kalacakmış.
Sevdiğin ve sevmediğin ne varsa silinecekmiş tarihten.
Silinmemek için değil, silinirken un ufak olmamak için büyük adımlar at şimdi.
Eve dönerken değil, evinle vedalaşırken en büyük adımı at...
Hayatın hızının sesini bastıracağı kadar sağlam adımlar bırak ayın karanlık yüzüne...
Unutma...
Sardunyalar da elbet affeder seni.
İlk önce sardunyalar affedecek seni.