İLACIMIZ MERHAMET  

           

“Bir insanı dirilten tüm insanlığı diriltmiş gibidir”.

 

“İşte bu yüzdendir ki İsrail oğullarına şöyle yazmıştık: Kim, bir cana veya yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya karşılık olmaksızın (haksız yere) bir cana kıyarsa bütün insanları öldürmüş gibi olur. Her kim bir canı kurtarırsa bütün insanları kurtarmış gibi olur. Peygamberlerimiz onlara apaçık deliller getirdiler ama bundan sonra da onlardan çoğu yine yeryüzünde aşırı gitmektedirler.”

Ayette de söylendiği gibi bir insanı dirilten tüm insanlığı diriltmiş olur. Peki, bir insanı nasıl diriltiriz? Ona merhamet göstererek ya da tatlı bir muhabbete davet ederek mi? Kemal Sayar için bu böyle. Ona göre “Çaremiz muhabbet, ilacımız ise merhamet.”

Merhamet… Merhamet nedir aslında? Cahit Zarifoğlu şöyle söylemiş: “Merhamet capcanlı bir kuştu insan kalplerinde.” Günümüze baktığımız zaman merhamet duygusu capcanlı bir kuş olarak kalmış mı insan kalplerinde? Yoksa biz o kuşu öldürdük mü, yani merhamet duygusunu yitirdik mi? Ben şöyle yorumluyorum:

 Günümüzde hâlâ insanların yüreklerinde merhamet duygusu var ama kimi insanlar bunun farkında değil. Merhamet duygusu her insana verilmiştir, bunu fark eden insanlar merhamet duygusuna sahip olanlardır. Ya bunu fark etmeyenler? Onların bir parçası hep eksiktir. Hayatları boyunca aradıkları mutluluğu ve huzuru merhamet duygusunda bulacaklardır o insanlar aslında. Bunu fark etmelidirler. Bunu da yalnızca merhamet ederek başarabilirler. “Ey merhamet! Ey kalpten kalbe giden yol, yak kandillerini dağılsın karanlık!” Nasıl dağıtırdık bu karanlığı? Kandilleri yakarak mı? İçimizdeki karanlığı… Onu nasıl dağıtırdık? Orada da kandil yakabilir miydik? Orada da merhamet devreye giriyor: Merhamet içimizdeki karanlığı dağıtan kandil, ruhları refaha erdiren bir nur, kötülülerin bayrağını dikemedikleri bir sur… İnsan merhamet sayesinde sürur.

Yine Cahit Zarifoğlu, “Merhamet olmasaydı insan da olmazdı.” diyerek vicdanlara sesleniyor. İnsanoğlu hep bir arayış içerisindedir. Merhamet insanın yüreğini saran ve insan arayış içerisinde iken, insanın ruhu arayış içerisinde iken gelip o arayışı sonlandıran bir duygudur. Bu arayış merhamet ile son bulur çünkü merhamet insanı tamamlar, insanı insan yapar.

Peki ya insanlar merhametsiz olsaydı? O zaman insanlar sadece kendilerini düşünür ve sadece kendi çıkarları doğrultusunda yaşamlarını sürdürürlerdi. Kötülük dünyaya hızla yayılırdı, insanlar çekilemeyecek kadar huysuz olurdu. Herkes birbirinin kötülüğünü isterdi, yardımlaşma ve dayanışma diye bir şey kalmazdı. İnsanlar merhametsiz olunca özünü yitirir, benliğini kaybeder ve kendinden hızla uzaklaşırdı. Kendinden uzaklaşanlar değil mi zaten insanlığı bu hale getiren? Arakan, Kudüs, Mısır, Suriye, Afrika… İnsanlık niye buralarda hiçe sayılıyor sanıyorsunuz. Çünkü içlerinde merhamet denen kandil yanmıyor, yanamıyor.

“Yapayalnız dolaşıyor bu çağın insanı çünkü birlikte yürüyecek kadar güvenmiyor kimse birbirine.” Bu kadar güvensizliğin ardında acımasızlık yatıyor. İnsanlar merhamet duygularını yitirdikçe kötülük ve de güvensizlik hâkim oluyor dünyaya. Tüm insanlar birbirinden kötülük beklediği için, kimse birlikte yürüyecek kadar güvenemiyor birbirine, adalet kavramı kalmıyor dünyada çünkü. “Adalet ancak merhamet ile kaimdir”. Ve merhamet görmek için merhamet etmek gerekir. Bir hadis-i şerifte şöyle söylenmiş: “Merhamet etmeyene merhamet edilmez”. İnsanoğlu yeryüzündekilere merhamet gösterdikçe Allah da insanoğluna merhamet gösterir. Peygamberimiz Hz. Muhammed (S.A.V) buyuruyor ki: ‘’Yerdekilere merhamet edin ki gökteki de size merhamet etsin.” Yanık bir karınca yuvası görünce "Allah’ın verdiği canı yakmaya kimin hakkı var?’’ diyen bir peygamberin ümmeti olmak, bu dini temsil ediyor olmak ne mutlu bana!

Merhametli olmak, merhamet duygusuna sahip olmak, yüce Allah tarafından insanların yüreklerine hediye edilmiştir. Bu hediyenin değerini bilmek ve gereken yerde hediyeyi kutusundan çıkarmak gerekir. Yoksa insanlık ölmeye devam edecek. Unutmayın! Çaremiz muhabbet, ilacımız merhamet.

En içten muhabbetle…